Her hafta sonu, sadece yaygın, yüksek tirajlı gazete eklerinde yayınlanan söyleşileri sayar mısınız?.
Ortalama otuz!..
52 haftada 1500 eder.. Yahu bu ülkede ne dediği merak edilen 1500 insan var mı?.
Niye?..
Kolay, ucuz, basit..
Koy adamın önüne teybi, sırala aptal soruları.. Bir sekreter çözsün, yazsın..
Millet okur sanıyorlar..
Sanmıyorlar hayır!.. Laf olsun, torba dolsun yeter..
Okunacak tek söyleşi vardı, Kelebek'te İzzet Çapa, Mustafa Sarıgül'le konuşmuş.. Onun da yarısı görüntüye kurban gitmiş.
Yahu o Hürriyet'te o dişi, hem de siyahın içinde kırmızı yazıların okunmadığını bilen tek kişi yok mu?.
Enis kardeşim bu ressam mastürbasyonuna niye engel olmazsın?. Gazete okunmak içindir, bakılmak değil..
Ayrıca İzzet'in de, İzzetliği de yok bu hafta.. Sarıgül'ü hiç ama hiç sıkıştırmamış.. Hiç sıkıntıya sokmamış. Şeytan dürtüyor tabii.. "İzzet'in dükkanları, Sarıgül'ün Şişli'sinde.. Ne bekliyordun ki" diyor bana..
Kabahat gene Genel Yayın Müdüründe.. İzzet, Sarıgül'e gönderilmez.. İzzet'e de yazık, gazeteye de..
Enis Berberoğlu kardeşime bir hatırlatma..
1950'li yılların sonunda gazeteciliğe başladığımda, ilk işim çeviriler yapmaktı. Bir gün New York Times Genel Yayın Müdürü'nün bir lafını okudum, hiç unutmam..
"Bir gazetenin çapı, Genel Yayın Müdürünün çapı kadardır.."
Gazetesini bu kafa ile denetlemesi gerek..