Abuzittincim,
Geçen gün, köyde, evde oturuyorum. Çöp kamyonu geldi. Günü değil.. Bu arada bi parantez açim, köyde çöpleri toplamaya çöp kamyonu geliyor.. Doğu'da durum ne bilmiyorum ama Batı'da böyle. Parantezi kapattım! Çöp kamyonu geldi, içinden Hisarönü Köyü'nün muhtarı çıktı.. Mehmet Çelikalp, 3 dönemdir muhtar. Sessiz, ağırbaşlı, efendi bi adam. Demek iyi de çalışıyor ki 3 dönemdir ardarda seçilmiş. "Hayırdır muhtarım" dedim. Çöp kamyonundan çıkan muhtar hiç görmediğim için şaşırmıştım. Çünkü muhtarlıklar eskisi gibi değil makam arabaları var.. İkiden fazla makam arabası olan muhtarlıklardan bahsediliyor. İsterlerse, bizimki gibi yolları toprak yerlere gitmek için 4x4 araba da kiralayabilirler. Eskiye göre imkanları arttı yani..
Uzatmayım Abuzittincim, Deniz Ticaret Odası ile Turmeta denilen bi kuruluş ortaklaşa çalışarak kıyılardaki poşetleri temizliyorlarmış. Bizim Hisarönü Muhtarlığı da, belirli yerlerde toplanan bu poşetleri, çöp kamyonlarına yükleyip Marmaris çöplüğüne götürüyormuş.
Muhtar Mehmet Çelikalp atlamış çöp kamyonuna, yanında da işçileri, durumu yerinde teftiş ediyor. "..bir koydaki çöpleri, poşetleri topluyoruz.. dönüşte bi bakıyoruz gene pislenmiş.. Bu işin içinden nasıl çıkacaz anlayamadım" dedi. Ben de bu koylarda yaşadığımdan muhtarın derdini çok iyi anladım. Bence işin içinden şöyle çıkılır Abuzittincim.
Beş sene öncesine kadar bizim kıyılarda biriken poşetlerin üzerinde Yunanca yazılar görürdük. Ama artık, (çöp toplama işine, zaman zaman gönüllü olarak eşimle katıldığımdan yakından tanık oluyorum) yüzlerce, belki de bin poşet, tek bi Yunan markası taşıyana rastlanmıyor. Ya Yunanlılar yaptıkları çakılmasın diye Türkiye'den aldıkları poşetleri kullanıp denize atıyorlar veya biz Türkler kendi kıyılarımızı kendimiz kirletiyoruz. Bence ikincisi, çünkü Yunanistan AB'ye girdikten sonra mecburen onların uyguladığı kuralları uygulamaya başladı.. AB yalnız denizden değil havadan da çok sıkı kontrol yapıyor ve denizi kirleten tekneye derhal el koyuyorlar. Yunan poşetleri bıçak gibi kesildi Abuzittincim.
Bizde Sahil Güvenlik ihbar alacak da, oraya varacak da, şahitler bulunacak da, zabıt tutulacak da... Olmaz yani! Hem bu kontrol için kaç tekne ayırabilirler? Ne kadar toplarsan topla sahillerimiz çöpten poşetten kurtulamaz, çünkü insanlarımız da (tabii herkes değil) maalesef, medeniyetten nasiplerini henüz alamamışlar.
Esas sorun da bu kardeşim.
Neyse..Geçelim daha iç açıcı bi konuya.. Selim Esen TRT Haber Merkezi'nin önde gelen isimlerinden biridir. "Olayların İçinden" adlı bi kitap yazmış. TRT'nin tarihini anlatıyor. Selim Esen, rahmetli babası Profesör Bülent Nuri Esen gibi ağdalı konuşmasını sever. Sesi de toktur, uyar. Yazı dili ise çok rahat, çok anlaşılır, çok akıcı. Bi nefeste okunacak kitap.. Yakın tarihimizde, televizyon kameralarına takılan siyasilerimizle ilgili bazı olayların perde arkasını da anlatıyor. Selim, bizzat yaşadıklarını da yazmış: 27 Mart 1970. Kütahya'da deprem olmuş. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay bi köyde muhtarla konuşuyor:
"Anlat bakalım n'oldu?" Muhtar anlatmaya başlıyor. Şunlar öldü, bunlar öldü.. Bir sürü hayvanımız telef oldu. Göçük altında kalan şu kadar insan var. Bu sırada Cumhurbaşkanımızın gözü az ötede göğe doğru fışkıran suya takılıyor. Muhtarın sözünü kesip " Ne bu?" diyor. Muhtar "Efendim yer yarıldı su çıkmaya başladı". Cevdet Sunay bi süre sessiz kaldıktan sonra soruyor..
"Maden suyu mu?"
Güzel bi kitap, tavsiye ederim, Abuzittincim.
Münasip yerlerinden öperim.
Kardeşin Güneş
tecelligunes@yahoo.com.tr