Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Mesleğe ve meslektaşlara sahip çıkmak..

Nuray Mert'in köşesini kaybetmesinin ardından onlarca yazı yazıldı.. Hepsinin özeti şu..
"Bu ülkede baskılar yüzünden köşeler kapanmaya başladı.."
Şaşırdığım o..
Yeni mi başladı baskılar?..
Ben 1957'de gazeteciliğe, baskılar altında başladım.. O günden bu yana da baskısız tek günüm geçmedi..
Tabii, iktidar baskısı var.. Demokrat Parti'den başlayarak.. Olmadığı devir yok.. Elinde güç olan kullanıyor..
Ama asıl baskı iktidardan mı geliyor sahiden?..
Gazeteciler işlerini, köşelerini her devirde, hem de iktidarla hiç ilgileri yokken kaybetmediler mi?.
İşe son veren patronlar ve genel yayın müdürleri ne peki?. Ve hepsinden ötesi biz kendimiz neyiz?. Hele son günlerde..
Birinin işine son verilmesi, geçiniz tutuklanıp içeri atılması için muhbirlik yapanlar, amaçlarına ulaşınca zil takıp oynayanlar, birinin yerini alabilmek için kovulması, ya da tutuklanmasını hevesle bekleyenlerle dolu bir meslek gurubu haline gelmedik mi?.
Bizi bu hale iktidar mı getirdi, yoksa içimizdeki iktidar hırsı mı?.
Necip Fazıl, Nazım Hikmet'in en büyük muhalifiydi kalem olarak.. Ama Nazım içeri atıldığında onu en çok ziyaret eden meslektaşı o oldu.. Hem de o devirde.. "Ben İsmet Paşa'nın yerinde olsam, seni asar, sonra gelir mezarında ağlardım" dediği kayda geçmiştir.
Bir de bugüne bakın..
Radikal, Nuray Mert'in izne çıkarılmasına takılan gazetelerin başında. Kaç yazı yayınladılar..
Peki Radikal bugünkü şekline geçerken, kaç köşe yazarını kenara attı, Hakkı Devrim ve Haluk Şahin gibi en usta kalemler dahil?. İktidar mı baskı yapmıştı, Radikal'e.. Kimin gıkı çıktı?
Geriye gidin.. Başta, Milliyet'i Milliyet yapan isimlerin tepesindeki Bedri Koraman dahil, Kahraman Babçum gibi bir benzersiz kalem, Hüseyin Kırcalı gibi bir müthiş foto muhabiri, toplu halde kapıya konurken, iktidar baskısı mı vardı?. Kimin gıkı çıktı?.
Ben hayatımda çalıştığım hiç bir yerden ayrılmadım.. Ya battık, ya kovuldum.. Asil Nadir beni Gelişim Yayınlarından, iktidar baskısı ile mi kovdu?.
Patronlar, değişiklik, ekonomik, siyasal, bir yığın sebeple yığınla gazeteci çıkardılar işten..
Çıkarmaya da devam ediyorlar..
İktidarın suçu ne?.
Biz meslek olarak dayanışma içine girdik mi?.
Yığınla gazeteci tutuklu. Ne zaman çıkacakları belli değil.. Ne yapıyoruz..
Taksim'den Galatasaray'a yürüyüş.. Yahu orası zaten İstanbul'un en keyifli caddesi olduğu için her gün, her saat on binler yürüyor. Beş yüz kişi daha yürüsen ne olacak?., Yollar yürümekle aşınmaz.. Kimsenin de kılı kıpırdamaz..
İşi "Sen, ben.. Benimki, öteki" haline getirmeden..
Ona buna sövüp saymadan.. Yargıya güvenip, onu etkilemeye çalışmadan, sadece usule, tutukluluğa karşı birleşsek, "Hep birlikte" akılcı gösteriler yapsak, Mitçileri kurtarmak için 24 saatte yasa çıkaran Adalet Bakanını harekete geçiremez miyiz mesela, bunca gazeteci, bunca köşe yazarı olarak..
Mesela..
Tüm gazeteler bir gün çıkmasak..
Bu ülkenin gazetelerinin böyle bir meslek anlayışı içinde birleşebileceğinizi rüyada görseniz hayra yormazsınız değil mi?.
Ben de hayale dalmadım. Daha olabilecek bir şey önerdim..
"Bu sonu belli olmayan ve mahkumiyete dönüşen tutukluluklara izin veren yasanın değişmesi için" diyerek, bir gün, tek bir gün köşelerimizi boş bırakalım" dedim. Tüm köşe yazarı meslektaşlarımı tek günlük bir dayanışmaya davet ettim.
Tek kelime tepki bile almadım..
Efendim işte tutuklanmanın, hücrede kalmanın birinci yılıymış da, 500 kişi yürümüşler, Taksim'den..
Taksim ola ola, daha çok yürürüz!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA