Hollywood, Los Angeles'ta, adını çok özel ve güzel bir ağaçtan alan caddedir. Amerikan sinemasının temeli bu caddede atıldığı için, Yeni Dünya Sineması Hollywood genel adı ile anılır.
Yeşilçam, İstanbul'da adını özel ve güzel bir çam ağacından alan bir sokaktır.. Türk sinemasının temeli bu sokakta atıldığı için, yerli filmlerimiz ülkemizde Yeşilçam genel adı ile anılır.
Labirent mi?. Tam bir Hollyçam filmi..
Tolga Örnek, bu ülkenin en önde gelen sinemacılarından.. İşe harika belgeseller yaparak başladı. Bu belgesellerle ününü dışarılara taşıdı..
Sonra konulu filmlere geçti.. İlk filmi, aslında tam bir geçişti. Dramatik belgesel diyebiliriz. Devrim Arabaları..
İkincisi gene gerçek bir olaya dayanıyordu ama bu defa dramatik yan daha ağır basıyordu. Kaybedenler Kulübü.. Müthişti..
Ardından, merak ve heyecanla beklenen üçüncü filmi geldi. Bu artık Tolga'nın olgunluk dönemi filmiydi.
Daha çekim haberleri dönerken müthiş bir beklenti başladı.. Yaptıkları, yapacaklarının habercisi olduğu için..
Tolga, yakın dostlarının katılacağı özel gösterime davet etti beni.. Kabul etmedim.. Ben filmleri, özel gösterimlerde, galalarda, medya sunumlarında izlemekten nefret ederim.
Galalar, görmek değil, görünmek isteyenler içindir. Millet birbirini ezer. Özel gösterimlerde yakın dostlar vardır. Herkes, doğru mu, sahte mi olduğu anlaşılmayan bir beğeni, kibarlık yarışına girer. Eleştirmen gösterilerinde ise durum terstir. Bu defa entellik gereği, beğenmemek esastır.
Ben filmi, sıradan seyircilerin arasında görmek, onların gerçek, içten duygularına şahit olmak isterim.. Hele filmi yapan Tolga gibi çok sevdiğim bir arkadaşımsa..
Labirent'i gazete ilanlarından başlayarak anlatayım..
Bir defa isim yanlış.. Tolga, bu filmi yurt dışına da satmak istediği için, her dilde geçerli bir isim aramış olabilir. Ama esas memleket burası. Labirent bizde telaffuzu zor bir laf..
"Hadi Labiren'te gidelim" diye uğraşana kadar "Boş ver.. Görevimiz Tehlike" deyiverir insan..
Film isimleri rastgele seçilmez. İyi seçilmiş isim seyirci kazandırır. Labirent itici bir isim. Sokağa çıkın, insanların pek çoğu anlamını bile bilmez. Film başladı. Seyretmeye başladık biz de..
Müthiş bir açılış.. Harika gelişiyor her şey.. Çekimler.. Oyunculuk müthiş.. Tam bir Hollywood filmi izliyor gibiyiz.. Hayır yanlış anlamayın. Bu benzetmeyi, Hollywood'un yaptığı her şeye "tu kaka" diyenlerin "taklitçi" aşağılamaları anlamına kullanmıyorum.. Film tekniği açısından her şeyin mükemmel olduğunun ifadesidir bende..
Aksiyon.. Işıklar.. Kamera kullanımı.. Fon müziği.. Aklınıza ne gelirse.. Tolga yanımda olsa, boynuna sarılıp öpeceğim.. Öylesi.. Zaman zaman tempo düşer gibi oluyor.. İki saat üç dakikalık süre uzun mu acaba?. Ama önemli de değil.. Filmi keyifle izliyorum..
Timuçin Esen, Meltem Cumbul ve arkadaşlarından kurulu bir Türk gizli istihbarat örgütü, köprüyü havaya uçuracak Altan Gördüm'ün yönettiği bir uluslararası terör örgütünün peşinde.. Biz de onların peşindeyiz.. Filmde aksiyona paralel, romantik gelişmeler de var.. Ekibin en iyi elemanlarından Sarp Akkaya, ölümcül işinin yanında, çok mutlu bir aile babası. Bir gece Timuçin'le Meltem'i yemeğe çağırıyor. Kendi mutluluğunu göstererek çöp çatacak.
Yeşilçam orda perdeye geliyor ilk.. Bu bir Yeşilçam klişesi..
Böyle bir mutlu aile perdeye geldiyse, film bitmeden o aileye bir şey olur.. Beklemeye başlıyorsunuz o andan itibaren. Her baskında gözünüz Sarp'ta..
Tolga bu Yeşilçam tuzağına düşüyor.. Dahasına da düşüyor..
Filmin finalini de tam Yeşilçam senaristleri gibi getiriyor..
Yahu bu film, festivallerde ödüller alsın diye yapılmış bir entel filmi değil.
Yahu bu filmin öyle mesaj vermek falan filan gibi amaçları da yok..
Seyirci sinemaya gitsin.. İki saat nefesi kesilerek izlesin, sonra da sinemadan keyifle ayrılıp, gördüklerine filmi tavsiye etsin..
Amaç bu olunca, o Yeşilçam finali niye?.
"Hollywood" diye başlayıp, "Yeşilçam" diye bitirmen şart mıydı Tolga?.
Niye "Hollyçam" dediğimi, şimdi değilse bile, filmden çıkarken anlayacaksınız..
Timuçin Esen, Meltem Cumbul ikilisi mükemmel oynuyorlar..
Ama filmin en iyileri bana sorarsanız, Sarp Akkaya ile Altan Gördüm.. İkisi de müthiş tipler yaratıyorlar.. Rıza Kocaoğlu ilk defa, eli yüzü düzgün bir tipi oynuyor.. Karar verdim ki, böyle rollerde de kayboluyor.. Rıza bu ülkenin en iyi tipleme yapan sanatçılarından biri, ya da birincisi.. Ona rol seçerken iki kez düşünmek gerek.
Son söz mü?.
Görülmeye değer bir Hollyçam filmi, Labirent..