Bu ülkede üniversitenin içine en çok giren, üniversitelilerle en çok konuşan gazetecilerden biriyim. Her fırsatta ben onlara giderim. Okullarına.. Sohbete.. Konferans falan vermem. Sohbet tarzında geçer buluşmalarımız.. Anlatırlar, dinlerim. Sorarlar, cevap veririm..
Onlar bana gelirler.. Ortaköy'e uğrarlar daha doğrusu, boş vakit buldular mı?. Veya, İstanbul dışından otobüslerle geldiler mi?.. Beni görünce otururlar yanıma, merhabalaşmak için.. İki kelime de konuşuruz, resim falan çektirirken..
Bütün bu buluşmaların bende bıraktığı izlenim hep ayni..
Üniversite gençliğinin ortak bir sorunu var..
Umutsuzluk..
"Ben ne olacağım" sorusuna cevap arıyor, bulamıyorlar. Üniversite yıllarıyla birlikte hayatlarının aileye bağlı bölümleri sona eriyor. Diplomayı aldıkları günden itibaren kendi hayatlarını, kendileri kazanacaklar. Öyle gerekiyor.. Gerekiyor da..
Hani iş?.. Nerde?.
Oysa o üniversiteye girebilmek için, çocukluklarını, gençliklerini yaşamadılar. Hayatları bir sınav dehşeti içinde geçti. Yaşamlarının en güzel yılları beş harfe düğmelendi..
a mı, b mi, yoksa, c, d, e mi?.
Doğru harfi seçebilmek için okul saatleri biter bitmez dershanelere koştular. Gece gündüz, yığınla soru cevap kitabını ezberlediler.. Ailelerinin son paralarını, bu sınavları kazanma uğruna harcadılar..
Ve de bu çabayı gösterenlerin onda biri kazanabildi üniversiteyi. Yani üniversiteye girebilenlerin mutlu azınlık içinde olmaları gerekiyor aslında..
Oysa mutsuzlar.. Çünkü umutsuzlar.. Çünkü o diplomaların onlara bir yaşam getireceğine inançları yok..
Okul bitene, diploma alana kadar idare edecekler. Peki, o son yaklaşıyor.. Keplerin havaya atıldığı gün aslında yaşamın en heyecanlı, en mutlu anı olmalı. Ama benim üniversitelim için, kepi havaya atmak, ayağının altındaki sandalyeyi tekmelemek gibi.. Boynuna geçirilmiş yaşam ipini taşıyacak gücü yok. Çünkü ne olacağını bilmiyor.. Yarınından emin değil.
Her gün yığınla mail alıyorum. Yığınla dost, akraba, hatta en yakın akrabalarım çocuklarını gönderiyorlar, pırıl pırıl CV'ler, yani kişisel durumlarını anlatan yazılarla.. Diplomalar alınmış. Amerikalarda masterler yapılmış. En az iki dil biliyorlar.. Ama iş bulamıyorlar.. Ben de yardımcı olamıyorum..
Hıncal Uluç en yakınına iş bulamıyor, anlıyor musunuz?. O zaman varın, ötesini hesaplayın..
Üniversite yılları, insan yaşamının en güzel bölümüdür. Gençsinizdir. İçiniz fıkır fıkır kaynar. Hele günümüzde, herkesin gıpta edeceği kampüslerde, bin türlü hobiye cevap veren kulüplerle, günün her saatini neşeyle, keyifle geçirebilirsiniz. Ama nerde?..
Kafanızda ayni korkunç soru dururken nasıl mutlu olabilirsiniz ki..
"İşte bitiyor.. Sonra ne olacak?.."
Yumurta olayından bir gün sonra, Başbakan Mardin'de konuşuyor, üniversitede.. Soru cevap kısmına geçildiğinde, naklen yayın yapan NTV, SkyTv yayını kesiyor. TRT Haber, nasılsa devam ediyor. Bir genç kız ayağa kalkıyor. Üniversite mezunu. Öğretmen adayı.. "İşe başlamamız lazım. Ama atamamız hâlâ yapılmadı. Açız.. Ne zaman" diye soruyor. TRT, telaş içinde yayını kesiyor. Yüzü takallüs etmiş, şaşkın bir spiker "Mardin'den naklen yayınımız bitti" diyor, Başbakanın yanıtını beklemeden.. Sansür uyguluyor TRT resmen.
TRT'ci şaşkın. İzleyenler değil. Çünkü o sorunun yanıtının olmadığını biliyorlar.
Tekrar ediyorum..
Bu mutsuz, bu umutsuz olanlar, en güzel üniversitelerde okuyan, bitiren mutlu azınlık.. Onun biri.. Geri kalan dokuzu, ona da ulaşamamış, sürünüyor.. Her yıl yeniden sınava girerek sürünüyor.. Ne olacaksa, diploma alıp..
İşte asıl tablo budur.. Acıklı olan, hazin olan budur..
İngiliz Üniversitelileri, harç paralarını protesto için, hiç ama hiçbir idari yetkisi olmayan, sembolik kral bile değil, sadece sembolik kraliçenin oğlu olma dışında günahı olmayan, Charles'ın yoldan geçen arabasını yumurta yağmuruna tutuyor.
Bizde ayni harçları, lafla protesto eden öğrencileri, polis karga tulumba, bağımsız Türk Yargısı 15'er ay hapse mahkûm ediyor.. Sonra o gençler, bu defa yumurtalı protestoyu, hem de yoldan geçen sorumsuz, sembolik birisine değil, en sorumlu olanların başında gelene yaptıklarında yer yerinden oynuyor. Soruşturmalar açılıyor. Gençlerin peşine düşülüyor. Dekanın, rektörün istifası isteniyor.
O gençlerin arkasındaki umutsuzluk tablosuna bakan yok..
"Bu gençler niye öfkeli" diye merak eden yok..
Demokrat arkadaşlar, Cumhuriyetçiyim ya.. Bana ders verirler, sık sık.. Ben bilmem ya..
"İngiltere'de krallık var, ama demokrasi asıl orda var" diye..
İngiltere'dekinin adı "Demokrasi" ise, bizdeki ne oluyor, o zaman?.