Abuzittincim,
Biri "Almadım" diyor, öteki "Hayır aldın!"diye ısrar ediyor. Deniz Baykal'la Fatih Altaylı'nın arasındaki "tekne" tartışmasının nasıl biteceğini ben de herkes gibi merak ediyorum kardeşim. Esasında Blue in Blue öyle aman aman bi motor- yata benzemiyor ama 340 bin dolar da az para sayılmaz.
Baykal'ın "Benim yata verecek o kadar param yok" demesi herhalde ondan. Bu işlerden anlayan bi arkadaşım, yurt dışında bu paraya çok daha iyi teknelerin alınabileceğini söyledi. Yani Baykal eğer aldıysa, bu iş ona tuzluya patlamış. Ben Fatih Altaylı'nın emin olmadan bi haberin altına imza atacağını hiç sanmıyorum. Fakat bazen Altaylı gibi büyük gazeteciler bile oyuna getirilebilir diye düşünüyorum. Çünkü basın tarihimizde bunun örneklerini çok gördük, hatta birine ben de şahit olmuştum.
75'li yıllar. Koçero diye bi eşkiya peydahlandıydı. Doğu tarafında dağlarda dolaşıyor, aşağıya indiğinde de zenginleri soyup aldığı paraların bi kısmını kendi tayfaları için ayırıp, bi kısmını fakir insanlara dağıtıyor. O yörelerde bi kahraman. Tabii Ankara durumdan memnun değil, Koçero'nun peşinde. Basın da her gün "Koçero" haberleriyle dolu. Bu arada Hükümeti de beceriksizlikle suçluyorlar.
Ben Yeni Sabah'ın Ankara Bürosunda muhabirlik yapıyorum. Rahmetli Emin Karakuş Ankara temsilcisi, Kamuran Özbir istihbarat şefi, Nurettin Yerdelen, Güngör Sayarı, Mustafa Salihoğlu, Kenan Kurt ekibi tamamlıyor. Bi gün Kenan koşarak geldi "Koçero yakalandı" dedi. Zamanın İçişleri Bakanı (adını vermeyeceğim, rahmetli oldu) Kenan'a (ki onu çok severdi) "Sana bomba gibi bir haber verecem; Koçero'yu yakaladık. Bana daha fazlasını sorma. İki gün sonra basın açıklaması yapacam" demişti. Kenan o anki telaştan, Bakana bu sözlerini haber yapıp yapamayacağını sormayı unutmuştu. Konu büroda tartışıldı, Kamuran Özbir "Bunu teyyit ettirmekte yarar var. Sen Bakanla bi kere daha konuş. Yazın derse yazalım" dedi.
Tabii bu arada durum İstanbul'a Nezih Demirkent'e iletildi. Ona göre baskı değişikliği hazırlıkları yapılacaktı. Kenan, Bakanı özel numarasından ararken Kamuran Özbir bana "Sen de paralel telefona geç" dedi. Paralel telefonu açtım. Masalarımız Kenan'la yayana. Fazla beklemeden Kenan'la Bakan karşı karşıya geldiler. Kenan "Koçero'nun yakalandığını haber yapabilir miyiz bakanım?" diye sordu. "Sana atlatma bir haber verdim daha ne istiyorsun!" dedi bakan.Cevap kısa ve netti. Ertesi gün "KOÇERO YAKALANDI!" haberi "şimşir harflerle" sürmanşetten Yeni Sabah'ın ilk sayfasını kaplamıştı. Ortalık birbirine girdi. Biz müthiş bi "atlatma" haber yaptığımız sevincindeyken diğer bürolarda patronlar, başta yazı işleri müdürleri, ekiplerine fırça çekmekle meşguldüler.
Derken öğleye doğru teleksten bi not düştü. Başbakanlıktan geliyor, "Yeni Sabah'da yayınlanan "Koçero Yakalandı" haberinin tamamen yalan olduğu bildiriliyordu. Şoke olduk. İçişleri Bakanı ile Kenan Kurt'un arasındaki konuşmayı ben de dinlediğimden en çok şoka giren ikimizdik! Başbakanlık nasıl böyle bi yalanlama yapabilirdi. Yoksa Koçero hükümet içi bi mesele haline mi gelmişti?
Bu defa devreye Kamuran Özbir girdi Bakanı aradı. Ulaşmak uzun süre mümkün olmadı. Sonuçta özel kaleminden, Bakan adına bi not aldık "Ben Koçero yakalandı demedim. Muhabiriniz yanlış anlamış!"
Böyle vak'alar yaşanıyor Abuzittincim. Birileri, acaba Altaylı'yı oyuna getirmiş olabilir mi dersin. Ama tersiyse, tarzan zor durumda!
Münasip yerlerinden öperim kardeşim.
Güneş.
Tecellister@gmail.com