Hâlâ düşünüyorum.. Odama gelenle, piyanonun başında harikalar yaratan ayni kişi mi?..
Mümkün değil.. Tuşlar üzerinde dolaşan o sihirli parmaklar bir başka kişiliğe ait..
David Helfgott, piyano taburesine oturunca bir başkası oluyor, kesin..
Odama gelen bir yaramaz çocuktu.. İlgi, sevgi bekleyen, herkese koşan, herkese sarılan, birisi ellerini tuttuğu zaman kendisini mutlu ve güvenli hisseden.. Dinlemekten çok konuşmayı seven, büyük bir hızla, bazen söylediklerini tekrar ederek konuşan.. Durmadan gülen..
Hayatını anlatan film beni büyülemişti.. Shine ve onu oynayarak Oscar kazanan Geoffrey Rush, sinema unutulmazlarım arasına girmişti.
Dünyanın en iyi piyanistlerinden biriydi.. Hayatının en iyi 12 yılını, bir ruh hastalıkları hastanesinde piyano görmeden ve piyanoya dokunmadan geçirmeye mahkûm olmuştu. Bu hayat film olmaz da ne olurdu zaten.
David Helfgott, şizofren.. Doktoru her zaman yanında.. Sahne hariç..
Orada piyanosuyla yalnız.. 6 yaşında bir çocuk gibi koşarak, zıplayarak, kendisini alkışlayan seyircilere öpücükler yollayarak giriyor sahneye.. Hâlâ odama gelen David o.. Sonra iki elinin işaret parmağıyla piyanoyu işaret ediyor.. "Burada ve oturuyorum" der gibi.. Ve oturuyor.. Ve başkası oluyor.. Çocuk gidiyor, dev geliyor..
Parmakları zaman zaman görülmesi, izlenmesi mümkün olmayan bir hızla dolaşıyor tuşlar üzerinde..
Bu parmaklar Rachmaninov 3'ü çalar işte.. Dünyanın çalınması en zor parçalarından biri.. Bir dakikaya en çok nota sığdıran çalışma.. Kusursuz çalmak zor.. Başaranlar çok az.. Baba Helfgott'un oğluna baskısı, başarı iddiası da bu.. Rachmaninov 3'ü kusursuz çaldırmak..
Bu parmaklar her şeyi çalar..
Parça bitince o dev, gene çocuklaşıyor.. Alkışlara sevinmesini, "Daha alkış" der gibi salonu teşvik etmesi öyle çocuksu, öyle masumane, öyle sevimli ki.. O an sahneye fırlamak, sımsıcak sarılmak öpmek istiyorsunuz..
Onun da istediği o zaten..
İnsanlar onu sevsinler, alkışlasınlar, sarılsınlar..
Sevgi.. Sevilmek.. Bunlar soyut sözcükler.. Somut ifadeleri, dokunmak ve dokunulmak..
David Helfgott geldi.. Pek çoğumuza sarılarak, dokunarak.
David Helfgott gitti. Ruhumuza, yüreğimize sarılarak, dokunarak..