Tunceli'deki Çeşme ve Bodrum sahillerini aratmayan "Bikinili Plaj" görüntüleri pek çoğumuzu şaşırtmıştı geçen hafta.. Doğuyu bilmeyenler, hiç gitmeyenlerin kafalarında peşin hükümler var. Bu yüzden en çok şaşanlar da onlar.. Oysa gidiyorsanız, geziyorsanız, içlerinde yaşıyorsanız, görüyorsunuz ki, durum sandığınızdan çok farklı.. Diyarbakır'a, Mardin'e, Van'a gittim, hem de terörün en yoğun olduğu dönemlerde.. Harika tatiller yaptım.. Sokaktaki insanların beni nasıl bağırlarına bastıklarını yaşadım.. Yazdım da..
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bugüne dek randevu vermeyi bile reddettiği DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ile Meclis çatısı altında buluşması "Açılım" adı altında ilk adım oldu. Doğrudur. Daha neyin açıldığını bile bilmiyoruz. Ama bu buluşma önemli..
Amerika- Çin Açılımı unutmayın bir ping pong topu ile başlamıştı.. Kıbrıs savaşından sonra bir kez daha uçuruma dönen Türk- Yunan ilişkilerinde açılımı Zülfü Livaneli- Maria Faranduri ortak konserleri sağlamıştı.. Siyasetçiler değil, sanatçılar ve sporcular..
Bu defa el sıkışan ve konuşmaya başlayanlar siyasal liderler üstelik.. Önemli olan diyalogun başlaması.. Daha önemli olan ne yapıp yapıp diyalogu sürdürmek..
Ötesi yavaş yavaş gelişecek..
AB'ye nasıl giriyoruz.. Önce diyalogu açtık.. Şimdi madde madde konular görüşmeye açılıyor.. 25 yıldır süren kanlı bir savaşı bir günde bitirmek, belki yüzlerce yılın yarattığı sorunları bir el sıkışması ile çözmek gibi mucizeler yok..
Soğukkanlı, hoşgörülü, sabırlı ve de, özellikle diyalogu hep açık tutmaya kararlı olmalıyız..
Açılım ne?.. El sıkışma.. Ötesi henüz belli değil..
Ama bu kadarcığın bile, Doğu'yu nasıl etkilediğini gidenler biliyor..
Televizyon Programcısı Murat Yürekli sık sık gittiği Doğu'da, son uğradığı Tunceli'deki değişimleri gözlemlemiş.. Bir "Açılım" sözcüğünün dahi nasıl sihirli bir etki yaşadığını yarattığını yaşamış ve bana anlatmış, e-mailinde..
Okuyun lütfen..
***
Bir televizyon programı için birkaç günden beri Tunceli'deyim. Ovacık Vadisi'ni ortadan ikiye ayıran Munzur'u uzunca süre takip edip, Gözeler olarak bilinen, Munzur suyunun doğduğu kaynaklara vardığımda mahşeri kalabalığı görüyorum. Yol boyunca, bir ya da iki noktada askerlere rastlıyorum. Araçlara şöyle bir bakıp, yol açıyorlar.
Yüzlerindeki tebessüm sanki daha belirgin. Yaklaşımları her zamankinden daha sıcak. Munzur Vadisinin güney yamaçlarına serpilmiş arı kovanlarını görüyorum. Boğazımızı ferahlatan bir tat ile Ovacık balının neden yıllarca dillere destan olduğunu daha iyi anlıyorum. Araç, dar ve kıvrımlı yoldan ilerlerken, geçmişteki korku esintisinin artık olmadığını fark ediyorum. Bir tarafımda dik yamaçları süsleyen ağaçlar, diğer tarafta Munzur suyunun türkuaza dönüşen rengi ile keyifli bir yolculuk sonunda, Munzur dağının eteklerinde kurulu su fabrikasına geliyorum.
İşçiler harıl harıl TIR'lara su yüklüyorlar. TIR şoförleri ya Adanalı, ya Ankaralı. "Sıkıntı oluyor mu" diye soruyorum. Tebessüm ediyorlar "Çok rahatız" diyor şoförlerden biri.. Üç günde iki TIR kalkıyor bu su fabrikasından. Bir TIR Almanya'ya, diğeri Belçika'ya gidiyor. Munzur suyu Avrupa'ya ihraç ediliyor.
Gözeler denilen bölgeyi yüzlerce ziyaretçi doldurmuş. İçlerinde yabancılar da var. Biraz sohbet ediyoruz onlarla. Gurup İspanyol. İlk kez geldikleri bu yerlere aşık olduklarını anlatıyorlar.
Biraz ileride, Brüksel'de yaşayan bir Tuncelili atılıyor.
"Önümüzdeki yıl, Belçika'dan büyük bir turist kafilesi de bu görsel zenginliği görmek için gelecek."
Şehir merkezine 9 kilometre uzaklıktaki "Beach cluplar" Ege'deki sahilleri aratmıyor. Çoğunluğu yurt dışında yaşayan Tuncelili vatandaşlar. Aslında birkaç yıldan beri, bu sahiller dolup taşıyor. Ama henüz somut olarak ortaya çıkmasa da "Açılım" sözcüğü ile bir başka anlam kazanmış sanki Tunceli..
Bir gurbetçi, kamerayı görünce
,"Bu açılımın arkasında hükümet kadar bölgedeki halk da durmalı" diyor. Başka bir gurbetçi hemşerisine biraz sert çıkıyor, "Daha açılımın ne olduğu bile belli değil.."
Bu defa hiç huzursuz hissetmiyorum kendimi, daha önce çekinerek geldiğim Tunceli'de..
On gün önceki Sezen Aksu konseri de müthiş bir hava yaratmış..
Tunceli Üniversitesi yeni doğan bir çocuğun heyecanını yaşatıyor yöreye. Herkes; bu üniversite ile Tunceli'nin kaderinin değişeceğine inanıyor.
Kentin ekonomi liderleri, yeni dönemde şehirlerinin kültür ve doğa turizmi için hazır olduğunu belirtiyorlar.
Munzur Köprüsünün üzerinde Tuncelili kadınlar ellerinde sarı kartonlara yazılı yazıları sesli okuyarak bir şeyleri protesto ediyorlar. Yukarışehirde, boyacı bir kadın "Abi boyayayım mı" diye gelip geçenin ayakkabısını boyamanın telaşında!...
Sokağın hemen yanı başında duran minibüsteki şoför dikkatimi çekiyor. Saçlarını toplamış şoför de kadın. Kadın minibüs şoförüne İstanbul bile alışık değilken,
Tunceli'de kadın boyacı, kadın minibüs şoförü, kadın protestocu olmak ne bir sıkıntı, ne de bir ayrıcalık!.
"Açılım" deyince kafası karışanlar mutlaka Tunceli'yi ziyaret etmeli..