Sevgili Yavuz Baydar, geçen hafta listeme alıp da bir türlü yazma fırsatı bulamadığım bir olayı anlatmış dün.. Bir parantez açayım.. Yavuz gerçekten sevgili dostlarımdan biridir. Bir tartışmamızda, önce o, ardından ben, amacını aşan laflar ettik. Tıpkı geçmişteki Fatih Terim anlaşmazlığımız gibi bir durum ortaya çıktı. Ama niyetler kötü olmayınca, durum kısa zamanda eskiye döndü. Gene tartışacağız yeri geldiğinde.. Ama birbirine sevgi ve saygı ile bakan dostlar olarak..
Olay bize pek yansımadı ama önemliydi. Yavuz da bu yüzden yarım sayfa ayırdı.
Özetleyeyim.
Ünlü Scotland Yard'ın Terörle Mücadele Şefi Bob Quick'in, Başbakanlık konutuna giderken bir resmini çektiler. Quick'in elinde bir dosya vardı. Dosyanın içinde olması gereken bir kâğıt da dışında. Tele objektifle uzaktan çekilen resimde, bu kâğıdın tepesindeki "Çok gizli" yazısı da net okunuyordu, büyütüldüğünde içindeki çok gizli bilgiler de..
Kâğıt, bizde Ergenekon dalgaları benzeri bir harekâtın bilgilerini içeriyordu. Polis hangi gün, hangi saatte nereleri basacak ve kimleri gözaltına alacak?.
İngiliz hükümeti hemen bir " D-Notice/Uyarı Notu" yayınladı. "Dikkat.. Belgede ulusal güvenlikle ilgili bilgiler var."
İngiliz basını bu uyarıya uydu, ama bazı bilgisayar siteleri, özellikle de İngiltere dışındakiler yayınladı. Bunun üzerine Scotland Yard harekâtı öne almak zorunda kaldı. Bazı üst düzey zanlılar da elden kaçtı.
Şimdi Yavuz, konuyu "Özel Hayatın Sınırları" başlığı altında ele alıp, uzun zamandır süren tartışma içinde incelemiş.. "Ulusal Güvenlik" bazı haberleri vermemek için sebep olabilir mi?. Hükümet, bu tür haberleri engelleyebilir mi?.
Vardığı sonuç aşağı yukarı İngiliz sistemi.. Sansür yok. Uyarı var. Gerisi, haber kanalının, gazete, tv, radyo, dergi, her neyse, kendi sorumluluğuna kalmış.
Yavuz bize de ayni sistemi öneriyor hatta..
"Hükümet uyarsın ve işi gazetecinin sorumluluk duyusuna bıraksın.."
Bu tartışma uzar. Ben fikrimi daha evvel yazdım.
Ulusal Güvenliği ilgilendiren bir haber benim önüme gelirse, yazmam ve kullanmam. Gazetecilik, tiraj ve reyting her şey değildir. Hatta bazen bile bile atlamak, gazeteciye ve kurumuna saygınlık da kazandırır.
İki.. Ben "Hükümet Uyarısı"nın bu ülkede yeterli olacağı kanısında değilim. Biz o sınavı bugüne dek veremedik. Üç paralık reyting ve tiraj için her sabah gazeteler ve her akşam ana haberlerde yaptığımız pislikler, çirkinlikler, iğrençlikler meydanda..
Hükümet, Ulusal Güvenliği ilgilendiren sırların sızdığını gördüğü an yayın yasağı getirmeli. Ağır cezalar koymalı. İnternet sitelerini de kapatmalı.
Başka görüşte olanlar var, olacak, doğal.
Tartışacağız adam gibi..
Bu tartışmadan bir sonuç da çıkacak..
Meselem o değil. Ben bu İngiliz haberini bu sebeple almak niyetinde değildim köşeme.. Ben haberin Yavuz'un tek satırla geçtiği yanı üzerinde duracaktım..
Şimdi durum belli.. Kontr Terör Şefi, Başbakana bilgi vermek için apar topar Downing Caddesi 10'a giderken, yolda arabasında dosyayı bir kez daha gözden geçirmiş. Tam makamın önünde durduklarında, acele ile okuduğu sayfayı dosyanın içine koymayı unutmuş, apar topar koltuğunun altına alıp arabadan öyle fırlamış. Top Secret/Çok Gizli kâğıt dosyanın dışında.. (Dünkü Sabah'ta Yavuz'da resmi var). O anda da tele ile uzaktan fotoğraf çekilmiş..
Sonuç..
Scotland Yard Kont Terör Şefi Bob Quick, ertesi gün görevinden istifa etti..
İşte işin aslında en önemli yanı bu..
İngiliz Bürokrat, devlet sırrının sızmasına sebep olduğu için anında istifa etti.
Bir de bize bakın..
Devlet kevgir..
Ergenekon baskınları günler evvel köşe yazılarında çıkıyor hatta.. Devletin elinde olması gereken gizli dosyalar, bant kayıtları, savcılıklardan sızıyor, Emniyetten sızıyor. Gazete manşetlerinde, ana haberlerin en başında gümbür gümbür yer alıyor..
Kimsenin, ama kimsenin umurunda olmuyor..
Ne medya "Kim sızdırdı"nın hesabını soruyor. Ne ilgili bakanlar, hatta Başbakan "Bu ne rezillik. Devleti delik deşik ettiniz.. Bu gizli dosyaları sızdıranlar derhal bulunsun, görevden alınsın" diye emir veriyor.
Aslında pek çok dosyayı, devletin bilerek belli gazetecileri "Al da yaz" diye verdiği ve bundan menfaat beklediği de nerdeyse kesin denecek kadar yaygın söylenti. Soruşturma olmayınca, suçlu aranıp bulunmayınca, böyle düşünenler haklı çıkıyor..
Şimdi "Demokrasi" deyince mangalda kül bırakmayan, ikide birde "İngiliz Demokrasi"sini örnek olarak kullanan o güya "Demokrat", o sahte, o yalancı, o iki yüzlü, o "Çakma" demokratlar bu konuyu niye bugüne dek ele almadılar..
"Demokratik devlette, devlet sırları böyle elden ele nasıl dolaşıyor" diye niye merak etmediler?.. İngiliz Demokrasisinde bir kâğıt dosyanın içinde değil de dışında kaldı diye, Scotland Yard'ın Terörle Mücadele Şefi'nin 24 saat içinde istifa etmesini niye "İşte demokrasi" diye örnek verip yazmadılar?..
Çünkü demokrat falan değil onlar..
Takkeler her gün düşüyor.. Kelleler her gün görünüyor!..
Demokrasinin nasıl işlediğini, nasıl işlemesi gerektiğini yazmak da her defasında "Faşist" Hıncal'a kalıyor!..