Bütün salon ayakta.. Boğaziçi Üniversitesinin o tarihi, o emektar Albert Hall'u alkış ve "Bravo" haykırışlarından nerdeyse yıkılacak.. Tüm konseri hemen yanımda izleyen Prof. Oya Başak "Ne kadar gurur verici değil mi" dedi.. "Hocam" dedim.. "Atatürk'ün 'Ne mutlu Türküm diyene' dediği işte bu.." Sahnede üç Türk var.. Dünyaca ünlü üç Türk.. Dünyanın dört bir yanındaki konserlerinden, performanslarından Türkiye'ye pek uğrama fırsatı olmayan üç Türk..
Ferhan ve Ferzan Önder ikizler..
Ve de Burhan Öçal..
Ferhan ve Ferzan "Dört el" klasik piyanonun yıldızları.. Burhan Öçal ise, hele de cazın dünyanın en önde gelen iki eli..
Ve Evin İlyasoğlu, Albert Hall'un on yıldan beri süren ve gelenekselleşen Çarşamba konserlerinin her şeyi Evin, "Klasikten caza altı el" deyip bu müthiş üçlüyü bir araya getirmiş.. Harika, ama cesaret, yürek isteyen bir proje..
Salon tıklım tıklım dolu, ama dışarda daha yığınla genç var.. En güzeli de bu.. Etrafta klasik müziğin ve cazın o alışılagelen orta yaşın üzerindeki tipleri değil, pırıl pırıl gençler çoğunlukta.. Aşağıda bir salon var. Evin barkovizyon koyup orayı da açtı, çözüm bulmak için.. Mümkün mü?.
Ve rüya gibi konser, o dünya tatlısı Ferhan ve Ferzan'ın Rachmaninov'u ile başladı.. Müzik şurup gibi içinize akıyor ama dinlerken seyre de doyamıyorsunuz.. Bu ikizlerin garip bir anlaşması, birbirlerini hissetmeleri var.. Araya sıkışan minik bakışlardan çok, gönül gözleriyle okuyorlar birbirlerini sanki.. Hatta bir ruhun iki yarısılar gibi eliyorlar bana.. Birisi coşku tarafı ruhun, öbürü hüzün..
Gece ve aşkı anlatan ikinci bölümle, coşkunun herkesi alıp götürdüğü final efsane gibiydi Rachmaninov'un Dört El Piyano yorumunda..
İkinci bölümde Burhan katıldı ikizlere.. Yığınla vurmalı ile gelmiş oraya.. Hayatlarında ilk defa bir araya geliyorlar, topu topu bir buçuk saat birlikte prova yapmışlar.. Ama bu nasıl bir birliktelik, bu nasıl bir uyumdur?.
Arada Burhan'ın tek darbuka ile yaptığı bir solo vardı.. Vay ki vay!.. Yahu altı üstü darbuka işte.. Ve bu soloda darbukayı ters elle üç orta parmağının tırnakları ile kullandığı bir bölüm vardı ki, yıkıldı Albert Hall.. Bu nasıl bir ritm, bu nasıl sadece ritmle yaratılmış bir müziktir?..
Ve bu üç müthiş insan, bu ülkenin Çocukları.. Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetin dünyayı dolaşan ve gittikleri her ülkeyi, kenti fetheden gençleri.. Atatürk'ün hayal ettiği, istediği, cumhuriyeti emanet ettiği gençler işte bunlar!....
Biz ayni ülkenin insanlarıyız Ferhan'la, Ferzan'la, Burhan'la..
Nasıl gururlanmam?..
Ne mutlu bana!..