Nasıl ama nasıl bir fırsat kaçırmış Mahsun!.. Nasıl kıymış Mahsun'a.. Film bir başlıyor, bir gelişiyor.. Bayılıyor, ölüyor, Türk sinemasının en güzel, en önemli, en keyifli filmlerinden birini izlemeye hazırlanıyor, koltuğunuza iyice gömülüyorsunuz..
O Apocalipse Now'ı hatırlatan helikopter hücumu çekimleri.. Güneşin önünden geçen ölüm makineleriyle giriş..
Güneş ve Ölüm filmin temel sözcükleri zaten.. Berfin.. Yani kardelen çiçeği.. Güneşi görmek için çırpınan, ama görür görmez de ölen çiçek, filmin simgesi olunca, bu başlangıç çok anlamlı..
Devamında gene muhteşem çekimler var.. Bir kamera kullanışı var ki, Mahsun'un doyamıyorsunuz.. Bu nasıl güzelliktir.. Dağlarda.. Trende.. İlk yarı nasıl şurup gibi bir anlatım, nasıl şiirsel, tablo gibi görüntülerle avcunun içine alıyor seyirciyi, müthiş..
Öyle unutulmaz sahneler var ki..
Oğullardan biri dağda..Öteki askerde.. Bir gece yarısı baba evinde karşı karşıya geliyorlar..
Asker olanın "Çatışmada karşı karşıya gelirsek ne olacak ağbi" diye sorduğu sahnede bir kamera var.. Bir de ağabeyin "Ben ölürsem terörist, sen ölürsen şehit" deyişi.. Unutulmaz..
Sonra.. Sonra film birden düşüyor..
Dağ köyünün boşaltılmasıyla aile bölünüyor. Bir kardeş Norveç'e, oraya kaçıp yerleşen karısının kardeşinin yanına gidiyor, öteki İstanbul'a..
Ve de ordan itibaren, o film gidiyor, bir başka film geliyor..
Ailede bir de eşcinsel delikanlı var.. Kadri.. Film, birden Kadri'nin öyküsüne dönüşüyor sanki.. Anlatılan geri kalan her şey ikinci, hatta üçüncü plana düşüyor.. Filmi iyice trajik yapmak için araya sokuşturulmuş gereksiz gelişmeler.. Seyirci iyice ağlasın diye zorlanmış sahneler.. Kameranın önüne geçenin "Seyirci filmi anlamaz, bir de ben açık seçik söyleyeyim" dercesine attığı nutuklarla, hem tempo düşüyor, hem filmi izlemek giderek zorlaşıyor..
Mahsun "Güneş ve ölüm"ü kafalara "Dan.. Dan.." vurmaya başlıyor..
Dağlarda güneş var.. İstanbul'da güneş var.. Türkiye'de güneş var.. Ama güneşin olduğu yerde ölüm var.. Acı var.. Töre var.. Savaş var..
Norveç yılın 355 günü güneşe hasret.. Ama güneşsiz insanlar sağlıklı, mutlu ve barış içinde yaşıyorlar..
Güneş ölüm getiriyor. Berfin gibi..
Bu mudur şimdi?..
Mahsun'un ele aldığı konu hassas.. O da hassasiyetin farkındaki hiç derinleşmemiş.. Çok yüzeysel ve "Herkese eşit mesafede durmaya, kimseyi incitmemeye çalışmış" diyenleri haklı çıkaracak bir film yapmış..
Beyaz Melek Mahsun'un sinemaya "Geliyorum"" dediği filmdi.. Çok çok iyiydi.. Bu onu da geçer "Ben de varım" dediği film olabilirdi, ikinci yarıda o yanlışa düşmeseydi..
Oyuncu Mahsun iyi.. Altan Erkekli harika.. Ailenin eşcinsel oğlu Kadri'de ilk kez izlediğim Cemal Toktaş oynuyor. Abartısız, yalın oyunuyla dikkati çekip öne çıkıyor.. Öte yanda, bu ülkenin en iyi genç kuşak tiyatrocularından Demet Evgar, tiyatrocu hüviyetinden çıkamamış. Çok teatral ve çok abartılı.. Gene ilk kez izlediğim Hande Subaşı, kısa rolünde çok çok iyi.. Oyunculuk, kalabalık kadronun yönetimi genelde iyi zaten..
İyi de.. Mahsun kimi bulduysa, kimi tanıyorsa, doldurmuş filme sanki.. Tek kelime etmeyen Erol Günaydın, Kamil Sönmez dahil.. "Aaa şu da var.. Bu da var" derken, filmden koptuğunuz sahneler oluyor bu yüzden.. Biraz sonra yoldan geçenlere dalar oluyorsunuz, "Bunların arasında da ünlü biri var mı acaba" diye..
Müzik iyi..
Sonuç..
Charlie Chaplin olmak kolay değil. Yaz, yönet, müzikle, oyna.. Zor iş.. Sinema tarihinde başaran çok az isim var..
Ama Beyaz Melek ve ardından Güneşi Gördüm, hâlâ başlangıç.. Mahsun'un hem kendini kabul ettirme, hem de hepsinden önemlisi "Kendini anlama" filmleri..
Mahsun Kırmızıgül, Türk sinemasının önemli ve kalıcı isimlerinden biri olacak.. Bu umudumu ve iddiamı sürdürüyorum!..