Nasıl bir benzersiz lezzetti benim için tırnaklarımı yemek, çocukluğumda.. İlk gençlik yıllarımda.. Parmaklarım ağzımdan eksilmezdi. Tırnaklarım devamlı yenmekten yarıya düşmüştü. Parmak uçlarımda yarım santim et vardı, tırnak yerine.. O etleri yemek de bir başka lezzetti ya.. Keyfimi de annemin çığlığı bozardı hep..
"Hıncaaalllll!.."
Yahu salonda örgü örerken, benim odamda tırnak yediğimi nasıl hissederdi annem, anlayamazdım..
Neler yapmadı annem tırnak yememi önlemek için.. Neler yapmadı.. Başaramadı..
Peki kim bitirdi, bu feci alışkanlığı..
Kızlar..
Yaşımız kemale ermeye, kızlar hayatımıza girmeye, kalbimizi çarptırmaya başladı bir gün.. Ve bir gün, bir kızın elini tutmanın, nasıl bir duygu seli, nasıl bir haz, nasıl bir mutluluk olduğunu keşfettim.. Ve ayni gün avcumun içinde duran o minicik elin bağlı olduğu vücuttaki iki gözün benim yarım tırnaklar yüzünden hem de nasıl çirkinleşmiş elime nasıl dehşet içinde baktığını gördüm..
Annemin yıllarca yapamadığını elin haspası bir bakışı ile yaptı.. Elim bir süre daha alışkanlıkla ağzıma gitti ama anında hatırlayıp çektim.. Tırnaklarım uzadı.. Sağ elimin tırnaklarını kesemezdim. Dert olurdu. Sonra hayat kurtaran tırnak kesecekler icat edildi. Türkiye'ye de geldi. Aldım bir tane hemen cebime attım. Kırılan tırnak, ya da şeytan tırnağı beni fena halde rahatsız ettiğinden, anında müdahale için.. En kızdığım kuraldır, 11 Eylül'den sonra uçaklara tırnak makası sokmanın da yasaklanması..
İyi para kazanmaya başlayınca, hayatıma giren ilk lüks, manikürcüye gitmek oldu.. Erkekçe'yi çıkarmaya başladığım 80'li yıllar.. Ama ayak baş parmak tırnaklarım, etin içine fena batıp, bana müthiş acılar verdiği halde, pediküre gidemedim uzun süre. Ayağımı bir kadının önüne uzatmak fikri bana öyle ters geliyordu ki..
Bunun onun mesleği olduğunu, hayatını öyle kazandığını, bu uzatmanın kabalıkla alakasının olmadığını kabullenmem, 20 yılımı aldı..
Bunları niye anlattım..
Sevgili Betül Demir kardeşim beni bir gün aldı.. "Sus ve gel" dedi.. Astoria'ya götürdü.. -3 katına indik.. Dibe doğru yürüdük ve bir anda Türkiye'den çıktık. Los Angeles'in en lüks caddesi Rodeo Drive'a geldik sanki.. Böyle bir dükkânın benzerini orda gördüğümü hatırlıyorum dünyada..
ProNail!.. Sadece manikür ve pedikür yapan bir dükkân.. Daha kapıdan adım atar atmaz dekor ve yerleşim etkiliyor sizi.. Sonra dünya tatlısı iki kardeş, Berna ve Banu nasıl güler yüzle karşılıyorlar sizi..
Bir masaj koltuğu sizi okşarken, ayaklarınızı öndeki mini jakuziye sokuyorsunuz.. İyice yumuşadıktan sonra pedikür başlıyor.. Ama nasıl usta eller.. Böyle şey olmaz.. Tercih ederseniz, de luxe masajıyla.. Bir nevi acupressur tedavisi.. Nasıl bir dinlenme ve rahatlama sağlıyor, ayağınızdaki belli noktalara uygulanan baskılar..
Sonra başka bir masaya alınıyorsunuz.. Burada manikür.. İsterseniz gene de luxe el masajıyla.. Gene isterseniz parafinle tamamlayarak..
2.5 saatimi aldı, ellerim ve ayaklarımın, "Devlet benim" diyen 14. Lui'den de daha özenli muamele görmesi..
Bu arada.. Hijyen.. Bir kişi için kullanılan aletler, anında dişçilerin kullandığı steril aleti içine giriyorlar.. Her yeni gelen için, en hijyenik koşullarda kapatılmış vakumlu bir naylon paket yırtılıyor..
ProNail bir Amerikan zinciri. Çalışanların eğitiminden, dükkân tasarımına, her şey ana firma tarafından, onun koşullarında yapılmış..
Benim konum dışında.. Bir de makyaj işleri var, kadınlar için, protez tırnaktan, kaş ve kirpik bakımına ve bizim Ertekin bayılır, bronzlaştırmaya dek..
Gençler.. Eller ve tırnaklar çok ama çok önemli..
Bakımsız bir elin size neler kaybettirebileceğini bir bilseniz..