"Keşke İstanbul'a gelebilseydim" diye başlıyordu mektup..
Gerisini bir nefeste okudum. Sonra bir daha okudum. Çok düşünerek.. Çok duygulanarak.. Sizin de okumanızda yarar var.. Hele bir genç kız annesi ve babası iseniz..
Bana yazılmış bu mektubu yayınlarken sahibinden izin alamadım. Bu yüzden adını yazamıyorum. Ama içlerinden biri.. İçimizdeki pek çoğundan biri bir genç kız..
***
Keşke İstanbul'a gelebilseydim.. Gelebilseydim diyorum çünkü gelmek benim elimde değil. Ailem buna izin vermez. Kendilerince belli kuralları var. Bunların dışına çıkılmasından hoşlanmıyorlar. Bu nedenle çoğu zaman isteklerimi bastırmak zorundayım. Sürekli çatışma içinde olmak beni yoruyor ve üzüyor. Ben kendi doğru ve yanlışlarımla yaşamak istiyorum. Beni böyle kabul edemiyorlar. Benim ne istediğim önemli olmadı. Yavaş yavaş onlardan koptuğumu, uzaklaştığımı hissediyorum. Başka insanlarla karşılaştırılmaktan bıktım. Yok onun kızı şöyleymiş, yok bunun kızı böyleymiş. Yok başkası bu duruma ne dermiş. Bıktım. Anlatabiliyor muyum bilmiyorum.
Ama artık içimi dökmenin zamanı geldi.
Yaşamı öyle zorlaştırıyorlar ki çoğu zaman. Neymiş, bizim iyiliğimizi düşünüyorlarmış. Ben üzüldükten, acı çektikten, kişiliğimi kaybettikten sonra neye yaradı beni düşünmen. Baskıdan, kurallardan hoşlanmıyorum. Böyle olunca nefret duygusu başlıyor. İnsanlardan kaçıyorum. Aslında bütün hikayeme en baştan başlamam lazım. Hikayem uzun, dinler misin?
Dört kardeşiz. Üç erkek, bir kız ben.. İki ağabeyim var. Onlar dışarıda gördüklerini kız kardeşlerinde görmek istemediler. (Gördükleri neyse.) Bu nedenle üzerime fazla yüklendiler. Onu yapma, şunu yapma, şöyle giyinme, şununla konuşma, nereye gidiyorsun vs..
Bizim ailede karar alınırken bana söz düşmezdi. Benim hayatımla ilgili olsa bile. Ne istediysem hayır dediler. Dinlemediler bile. Onlara göre okulumu okur sonra da evlenir ve çocuk doğururdum. Benim de hatam var. Kendimi anlatamadım. Bana hayır dediklerinde bir kenara çekilir, ağlardım. Hiçbir şey söyleyemezdim. Pısırığın tekiydim. İçim enerji ile dopdolu oysa. Bu enerjiyi kullanmam lazım ama izin yok. Nereye kullanacaksın bu enerjiyi diyeceksin. Spora, tiyatroya, halk oyunlarına, derneklere, bir sürü şeye. Olmadı, hiçbiri olmadı. Üstelik hepsinde yetenekliyken arkadaşlarıma hep gıptayla baktım. Ne oldu, gizli gizli yapmaya başladım. Nereye kadar? Söyler misin bana destek, bana ilgi olmayınca nereye kadar gidebilirdi?
Oğulları yapmamıştı kızı niye yapsın?
Geriye dönüp baktığımda kaybettiğim, boşa geçirdiğim yıllara acıyorum. Ne zaman öleceğimiz belli değil. Bu nedenlerle uzaklaştım onlardan..
Babamla iletişimim sıfır zaten. Sevgisini gösterirse yüz göz olurmuşuz. Annem öyle söylüyor. Göstermedi de ne oldu sanki?
İki yabancı gibiyiz. Annemle de bir şey konuşulmuyor. Abilerim ve babamdan çok korkuyor. Onun umurunda olan babamın ve çevrenin ne düşündüğü. Bir süre sonra yavaş yavaş uçuruma sürüklendiğimi hissettim. Bir kaçış yolu bulmaya çalıştım.
İstanbul'a gelemiyorum demiştim. Bırak İstanbul'u akşam arkadaşlarımla yemeğe çıktığımda saat 22.00'de evde olmak zorundayım. Kazara 23.00 olsa suratlar asılmaya başlıyor. Nereye kadar sürecek bilmiyorum. Sanki yarım saat fazla kalsam fahişe olacağım.
Bu nasıl mantık anlayamıyorum. Beni hayata küstürdüler.. Sonra da kalkıp sen surat asıyorsun, neden konuşmuyorsun, senin bir doktora ihtiyacın var gibi garip garip sözler söylüyorlar.
Ne istediğimi söylüyorum anlamıyorlar. Şu ya da bu şekilde yaşıyorum işte. Ama mutlu ama mutsuz. Erkek kardeşlerime bütün imkanlar sağlanırken ben bir adım öteye gidemedim.
Ben kendi hayatımı yaşamak istiyorum. Onların bana uygun gördüğü hayatı değil.
Neden ben bir iki günlüğüne İstanbul'a, akrabalarıma gidemeyeyim? Söyler misin bana, neden?
***
Söyler misiniz, anneler, babalar neden?..
Güvenmediğiniz, inanmadığınız sahiden kızınız mı?..
Yoksa aslında kendinize mi güvenmiyorsunuz?.. Yani ona verdiğiniz terbiyeye..
"Ben bu kızı iyi eğitemedim. Ben ona ahlakı iyi öğretemedim. Kolayca yoldan çıkar" korkunuz mu, baskınızın sebebi iyi düşünün. Yanıtı da bana değil, kendi kendinize verin yeter!..
(8 Mart 1997'de yayınlandı)