Bayram çocukları gibiydim, Pazar gecesi yatağa girerken.. Ne sevinçle uyurdum o gecelerde.. Uyku sabırsızlığımın ilacı olurdu.. Gözlerimi kapayacağım, sabah açacağım ki bayram..
Bir coşku.. Bir neşe, bir keyif.. Bayramlık ciciler giyilecek.. Eller öpülecek. Harçlıklar alınacak ve bayram yerine koşulacak.. Cambazlar.. Dönme dolaplar, salıncaklar.. Komik aynalar!.. Çikolatalar, şekerler, pastalar.. Yani bir çocuk daha ne ister ki..
Trabzon havaalanında etrafımı saranlara, "Ne zaman Hıncal Bey" diyenlere nasıl, "Yarın başlıyorum yazmaya" deyişimi görmeliydiniz.. Ya da, İstanbul'da evimde yatağa çocuklar gibi girişimi..
Harika bir tatil geçirmiştim.. Harika bir tatil geçiren adam, bittiği için bu kadar sevinçli olur mu?.
Yazmaya aşıksa olur.. Aşk, ayrılık.. Ve özlem.. Nasıl özlemişim yazmayı.. Nasıl özlemişim sizlerle her sabah buluşmayı..
Hepsinden de öte.. Kendi keyfimi..
Yazmak yaptığım en keyifli işlerden biri.. Daha da keyiflisi yazdıklarımı okumak, bilirsiniz, kaç kez yazdım da..
Sabahları, uykudan kalkınca bir tek şey okurum.. Kendi gazetem.. Ötekilerin hepsi öğleden sonraya kalır.. Kendi gazetemde de, kendi sayfamın keyfi başkadır.. Narsist deyin, ne derseniz deyin, bana, her sabah güne kendimi okuyarak başlamak kadar keyif veren başka şey yoktur.. Bu yüzden pazartesi sabahlarını pek sevmem, yazım yok ya.. Ama bu eksiği de, cumartesi, Pazar yazmamış olmanın verdiği özlemin, saat ona doğru bilgisayarımın başına geçişimle sona erişi giderir.
Şimdi pazartesi masama oturup tuşlara dokunmaya başlayacağım.. Salı sabahı da gazetemi uyanınca gene kapıdan alacağım.. Makinenin düğmesine basıp kahvemi dolduracağım.. Sayfaları hızla çevirip Hıncal'ın Yeri'ni bulacağım.. 15 gün sonra ilk defa.. Keyfe bakar mısınız?..
Bayram sabahına uyanmam mı ben şimdi, pazartesinin erken saatlerinde..
Kapıdan gazetemi alana kadar her şey tam düşündüğüm gibi gitti. İçinde gazete olan poşeti dış kapının mandalından çektim. Gazeteyi çıkarırken içeri yürüdüm ve tam mutfağın kapısında dondum kaldım..
İçimdeki bayram birden kâbusa dönüştü..
Bomba!..
Benim yatağa girdiğim saatlerde İstanbul bomba dehşeti yaşıyormuş meğer..
Arka arkaya patlayan iki bomba.. Ölüler.. Yaralılar!..
İçimdeki coşku aniden çöktü, yıkıldı.. Yıkıldım ben de..
Bayram sabahı elini öpmeye hazırlandığı babasının ölüm haberini alan çocuğa döndüm birden..
İçimden ağlamak geldi.. "Hayır.. Olmaz.. Olmasın" diye haykırmak geldi..
Ama elimden hiçbir şey gelmedi..
Kalktım.. Kös kös gazeteye geldim.. İki ayağımdan biri geride kalarak.. Sürüyerek..
O her gününü size nasıl keyifle anlatacağımı bilemediğim tatilin hikâyelerinin hepsini kahrolmuşluğum içinde unutarak..
Ne yazacaktım şimdi?.. Nasıl yazacaktım?..
Zaten ben yazsam siz nasıl okuyacaktınız?..
Ama bu havayı atmamız lazım.. Hızla atmamız lazım..
O katiller, 3 yaşındaki dünyalar masumu Aleyna'yı sırf bizi bu hale düşürmek için öldürmemişler miydi?.
Onlara kafa tutmak, onlara yenilmemek yolumuza dimdik devam etmekle mümkün olurdu..
"Bizi sarsamaz, bizi yıkamazsınız.. Bu eylemleriniz boşuna" demenin başka yolu yoktu..
Kısa zamanda toparlanacağım.. Toparlanacağız..
Terörle mücadeleye toplum olarak katılmanın en etkin yolu bu..
Terör eylemlerinin günlük hayatımızı zerre etkilemediğini bu katil örgütlerin gözlerine ısrarla, inatla, inançla sokmak..
Acımızı içimize gömüp hiçbir şey olmamışçasına yaşama devam etmek..
"Beni bu yolla yenemezsin terör" demek, diyebilmek..
Ne kadar sarsılır, ne kadar şaşırır, yaşamımızı ne kadar değiştirirsek, bu canileri yeni eylemlere o kadar teşvik ederiz.
Saklandıkları deliklerinde, televizyonlara "Vay be neler yapmışız" keyfiyle baktıklarını görür gibi oluyorum. Onlara bu zevki asla vermemeliyiz..
Mesela..
Dün sabahki Sabah gibi bir gazeteyi asla yapmamalıyız..
Kapkara bir birinci sayfa.. Sayfanın tamamını kaplayan bir kan revan resmi.. Yerde parçalanmış cesetler..
O bombayı patlatan caninin bu sayfaya bakarken ki orgazmik zevkini düşündü mü o resmi oraya yerleştiren editör kardeşim..
Türk medyasının teröre karşı "Vatansever" bir işbirliği içinde olması gerek..
Öyle miyiz?..
Üç paralık tiraj ve reyting uğruna, bu ülkenin iç ve dış düşmanlarının ekmeklerine nasıl yağ sürüyoruz, düşünen var mı?.
Londra'nın dört bir yanında bombalar patladığında oradaydım..
O özgürlüğü ve haberciliği dünyaca ünlü BBC dahil, bir tek kanalda bir tek olay yeri görüntüsü görmedim.. Yığınla ölü ve yaralı varken, yansıyan tek görüntü bir ambulansın uzaktan çekilmiş, olay yerinden ayrılış anıydı. Ertesi gün çıkan gazetelerde de tek kare "Terör" resmi yoktu..
İngiltere'de bunu sağlayan bir yasa yok.. Gazete ve TV'leri yönetenlerin bir araya gelip böyle bir ortak karar aldıklarını da sanmıyorum..
Her bir yönetici, kendi bilinci, kendi izanı, kendi ülke ve insan sevgisi içinde karar vermiş ve bu tablo ortaya çıkmıştı işte..
Bizim bu ortak bilince ulaşmamız zor. Hatta yakın tarih için hayal..
O zaman?..
O zaman, bu ülkenin Cumhurbaşkanı, tüm gazete ve TV'lerin yöneticilerini Çankaya'ya davet edip, konuşmalı.. Rica etmeli ve onlardan bu Centilmenler Anlaşmasına uymalarını rica etmeli..
Eden eder.. Etmeyenleri de biz biliriz o zaman.. Terörün medyadaki reklamcılarını iyi tanırız.
***
Mesele terör reklamı, terörü teşvik de değil sadece..
Turizm sezonundayız.. Bu ülkede kaç bin ailenin geçimini şu birkaç aylık yaz sağlıyor bilir misiniz?.
Bu ülkeye gelen turist uçaklarındaki her bir eksilme, kaç ailenin masasından ekmeği götürür hiç düşündünüz mü?.
Amerikan konsolosluğuna yapılan baskında günü gününe tüm ekranlarda yayınladığımız, anında dünya TV'lerine sattığımız sokakta kan revan içinde yatan ölü görüntülerinin kaç uçağın daha o gün iptaline sebep olduğunu bir turistik tur yöneticisine sordunuz mu?.
Şimdi bu görüntüler kaç bin turisti durduracak ve kaç bin aileyi aç bırakacak, düşündünüz mü hiç?.
Siz bu resimleri seyrettikten sonra, ailenizi alıp Türkiye'ye gider misiniz, bir Alman, bir Hollandalı, bir Fransız, İsviçreli, Rus olarak?..
Yahu işadamı seyahatinden vazgeçer, nerde kaldı turist..
Türkiye'ye gitmekten vazgeçer, tatilden değil.. Telefon eder, seyahat şirketine.. "Beni Türkiye'den Yunanistan'a kaydır" der, biter gider..
Yani benim muhteşem medyam, gazetelerim ve televizyonlarım, bir çığ gibi gelişen Türk turizmi karşısında telaşa düşen öteki Akdeniz ülkelerinin ekmeklerine yağ sürerler, onların milyarca dolarlık reklamla yapamayacaklarını, bu düşüncesiz, bu bilinçsiz, bu sorumsuz görüntülerle sağlarlar..
Habercilik tamam..
Ama tiraj ve reyting uğruna, ülkenin insanlarının kaderleriyle oynamak, terörün emellerine hizmet tuzağına balıklama dalmak..
Benim gazetecilik anlayışımda bu yok!..
Buysa gazetecilik, ben gazeteci değilim..
Ben, uygar, ben ülkesini ve insanlarını seven bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım..
Yarın başlıyorum, cennet Türkiyemdeki rüya tatilimi anlatmaya..
Bir daha asla yazmayı istemediğim bu yazı için özürlerimin kabulü ricasıyla..