YARIŞMANIN konusu "İsyan" olarak belirlenmiş. Yarışacak olanlar da Genç Tasarımcılar.. İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İTKİB) bu yarışmayı 17'nci kez düzenliyor. Pek çoğunu izledim geçmiş yıllarda. Ne harika tasarımlar gördüm.. Ne müthiş tasarımcılar çıktı aralarından, bugün imzaları marka olan..
Nasıl umutla, nasıl heyecanla, nasıl koşarak gittim, Boğaz'ın o yepyeni Four Seasons Oteli'nin o fevkalade büyük ve ferah salonuna..
İlk sitem.. O salonun kliması, o gece tıklım tıklım oturanlara yetmedi.. Ya balık istifi yapmayacaksın. Ya klima güçlenecek.. Davetiyeler yelpaze oldu gece boyu..
Ama sıkıntıdan patlamamın sebebi bu değildi..
Ben bu kadar kötü bir defile daha izlediğimi hatırlamıyorum..
Önce konuşmalar.. Yahu 35 dakika laf olur mu?. Mikrofonu eline alan bırakmak bilmiyor. Bir yığın reklam lafı.. Yapmayın.. Bu alaturkalığı bırakın artık. Millet mitinge gelmiyor. Neye çağırdıysan, o.. "Bu memleket uzun laftan battı" yahu.. Kimsenin dinlemediği palavralardan, kişisel, kurumsal reklamlardan vazgeçin artık..
230 başvurudan 9'unu seçmiş jüri.. Jüri de ne jüri.. Hüseyin Çağlayan mı istersiniz, Ece Ege mi, Atıl Kutoğlu mu?. Dünya moda devleri bunlar..
Seçtikleri buysa, iki ihtimal var.. Ya bu yılın 230'u da birbirinden kötüydü. Ya da şakayla karışık, bizim modacılar ilerde kendilerine rakip olabileceklerin yolunu kesip, elediler..
Yahu her biri altışardan, en seçme (!) 36 kostüm izledik.. Bir tanesi insana "Vay be" dedirtmez mi?.. Akılda kalmaz mı?.
Geçen yarışmalarda ilk üçe bakar sonra üç tane de ben sayardım.. " Bunlara yazık oldu" diye.. Bu defa kim kazandı, ilgilenmedim bile. Kim kazansa ne olacaktı ki?.
Konu İsyan diye seçilmiş..
Yahu isyanın rengi nedir, dünyanın her yerinde, her devirde?.. Siyah beyaz, tarihin en klasik, en yerleşik renkleriyle isyan mı olur?.. İlaç için bir kırmızı yok.. Renksizliğe baş kaldıran bir renk yok.. Hepsi ya siyah, ya beyaz.. Olmadı gri.. Baş kaldıran tasarımı çoktan geçtik, zaten..
Gecede iki isyancı vardı. Temayı İsyan olarak belirleyen jüri üyesi Hakan Yıldırım ve Hüseyin Çağlayan..
Üzerlerinde "Koyu renk takım elbise giymek mecburidir" diye altı çok kalın çizili davetiyelerle gelinen davete bu iki moda (!) ustası, karşı inşaatta çalışan sıvacı kılığında geldiler. Rezil bir kot ve leş bir tişört..
Kendi sanatlarına ve genç meslekdaşlarına ne kadar saygı duyduklarını kanıtlayarak.
Yazıklar olsun ikisine de..
Ya Uğurkan Erez.. Bu ülkenin gelmiş geçmiş en iyi koreografı, bir düzenleme yapmış, isyana inat..
Bir yavaş, bir bayan, bayıltan müzik.. Adımlarını nerdeyse düşünerek, duble yavaş çekim gibi atan mankenler.. Suratlar da cenazeye gider gibi.. Başlar önde.. Gözler boş ve anlamsız bakıyor.. Yahu isyancının ölüsü bunlardan hareketli olur.. Bir de tüy diken o felaket saçlar!..
Ece Sükan, Nur Gümüşdoğrayan dışında top model yok.. Ben bu ikisini bu kadar silik ve sönük görmedim daha evvel.. Ama kızların hepsi o kadar ruhsuz, o kadar isteksiz ki.. "Bitse de gitsek" diyorlar her halleriyle, aynen benim gibi..
Allah'tan bitti ve arkama bakmadan kaçtım ordan.. Four Seasons'ın o muhteşem Boğaz manzaralı terasındaki kokteyle dahi kalmadan..