DÜN sabah uyandım.. Benden evvel uyananlar var.. Kız kardeşim Serpil sabahın köründe aramış.. Tele sekreterde sesi.. "Hıncal ağbi Troya yazın beni ağlattı.."
Uyanabilsem, ona diyecektim ki, "Ben de yaşarken ağlamıştım zaten.. Hatta gösteri sonunda Mustafa Erdoğan'ı babasına şikayet etmiştim.. 'Bu oğlunuz beni her defasında ağlatıyor' diye.."
Dün, Troya'nın anlamını söylerken, kendisinden söz etmeye yerim kalmamıştı.
Dünya çapında bir yapım olduğunu yazdım.. Öyleydi gerçekten.. Mustafa Erdoğan bu defa çok büyük, en büyük düşünmüş ve en büyük imkanları kullanmıştı, maliyetin kim bilir kaç defa katlanacağını bilerek.. Korkmadan..
Işık düzenini, Broadway'de Chicago müzikalini aydınlatanlar kurmuştu.. Havada uçanları Las Vegas'ın Cirque de Soleil'inin teknik adamları ve teknolojisi başarmıştı.
Yücel Arzen'in müthiş, çarpıcı, harika müziğini Prag Senfoni 120 kişiyle çalmış, 80 kişilik koro söylemişti. Sololarda dünya çapında sanatçılar vardı.. Gheorge Zamfir (Flüt), Civan Gasparyan (Duduk) Vassilis Saleas (Klarnet).
Anadolu Ateşi'nin dünya çapındaki başarısı, Mustafa Erdoğan'a güven vermişti iyice.. Dünya efsanesi Troya'yı, dünyaya, dünyanın en en iyi teknikleri içinde taşıyacaktı.
Dünya çapında yapım böyle çıktı ortaya işte..
Troya 3 bin yıl öncesinin.. Ama güncel öte yanda.. O savaşlar hep var.. O Anadolu hep istilaya uğramış, doğudan, hele de batıdan..
Anadolu'nun, Anadolu insanının efsanesini "Troya tarihte ilk defa yurttaşları tarafından sahneleniyor" diye sunan Mustafa Erdoğan, tüm gösteri boyunca, Anadolu adımlarını kullanmış..
"Anadolu Dans Diliyle, Bir Anadolu Efsanesi Troya" diye adını da koymuş zaten..
İyi de etmiş..
Troya dünyayı dolaşacak. Anadolu Efsanesini rock, salsa, bilmem ne adımlarıyla sunacak halimiz yok ya..
Tabii Anadolu efsanesini Anadolu adımları anlatacak. Tabii dünyanın dört bir yanında Troya'yı bir "Türk Yapımı" olarak izleyenler, Türkiye'nin, Anadolu'nun danslarını görecekler..
Kürt adımları, Laz adımları, Çerkes adımları.. Ermeni, Rum adımları.. Arap adımları.. Türk adımları.. Anadolu adımları.. Anadolu insanının adımları..
Dünyaya bizi götürüyoruz biz.. Anadolu'yu götürüyoruz..
Gerek kordo, gerek solo danslar müthişti.. Hele de dövüş sahneleri.. Hele de Aşil'in Amazon Kraliçesiyle düellosu..
Dekorlar enfesti..
Kostümler muhteşem.. Ama bana sorarsanız, Troya'da eksik yok, fazla vardı, fazlalık da tam buradaydı işte..
12 bin metre kumaş kullanılmış, Troya'nın yüzlerce kostümünde..
10 bin metresi fazlaydı..
Eğer Troya bir sinema, televizyon yapıtı, bir tiyatro eseri olsa, bu kostümleri ölesiye alkışlardım.
Ama Troya dans.. Dans adım demek.. Koreograflar "Adım" yazarlar. Adım, bacak demektir. Dansın tüm özelliği, tüm güzelliği bacaktadır. Bu yüzden dansta bacak hem de son noktasına kadar görünür. Klasik baleyi düşünün.. Niye balerinlerin etekleri, kolalı mini eteklerle bellerine kadar kalkıktır?. Tüm bacak izlensin diye.. Niye erkek dansçıların belden aşağılarında tene yapışan o özel giysi vardır?. Tüm bacak meydanda olsun için.. Balede kostümcü tüm yeteneğini, belden yukarısı için yapar. Belden aşağıyı asla örtmez.
Troya'da, kadın olsun, erkek olsun, bacakları saklamak için özel gayret sarf edilmişti sanki.. Adımlar metrelerce ve kat kat kumaşın altında görünmez olmuştu. Antik Yunan askerini bile tarihte ilk defa tepeden tırnağa giyinik gördük.. Bir de 300 Ispartalı filmini hatırlayın..
Ya o tesettürlü oriyentaller?..
İki.. Dans erotizmdir.. Bernard Shaw'nun "Neden ayakta" dediği olaydır.
Anna Pavlova'dan Kuğunun Ölümü'nü izlerken bile erotizmi hissedersiniz damarlarınızda..
Bu kadar örtü.. Yetmezmiş gibi bir de tene yapışan, o streç, o dünyanın en itici paçalı tavuk görünüşlü baksırlar..
Serdar Başbuğ, Devlet Tiyatrosundan gelmiş.. Keşke baleden gelseydi..
..Ve de üç.. Bu da Mustafa'ya ağabey öğüdü..
Günümüzde özellikle dünya pazarında gişe, o dünya güzeli kızların ve yakışıklı delikanlıların örtünmeleriyle ters orantılıdır.
Ne kadar çok örtü, o kadar az bilet!..