Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Troya.. Dünya çapında bir Anadolu yapımı!..

Bu ülkede harikulade şeyler de oluyor.. Ama bu harikulade şeyleri haber, bu harikulade şeyleri yazı konusu yapmakta çok cimri davranıyoruz biz gazeteciler, yazılı ve görsel basında.. Görmezden geliyoruz, kötü haberleri en önce, en geniş, en ayrıntılı, en umut kırıcı, insanımızı en mutsuz edici şekilde vermek için kıyasıya yarışırken..
Felaket tellallığı para getiriyor benim mesleğimde çünkü.. Güzel şeyleri yazmak hatta ayıp..
Mazoşist okur bile alışmış..
"Böyle günlerde bunları yazarak köşeni ziyan ediyorsun" diyenler bile var.. Edeceğim..
Ben güzellikleri yazmaya bayılıyorum.. Ben umutlarımı ayakta tutarsam yaşıyorum. İnsanıma umut aşılarsam coşuyorum. Herkesin karanlıklar yazmaya bayıldığı bir ortamda kapkara yazılar yüzlerce zaten..
Sürüden biri daha olmanın ne bana, ne okuruma bir faydası yok..
Hıncal'ın Yeri farklı.. Hep farklı kalacak..
Pazartesi gecesi bir amatör üniversite yapımı izlemiştim.. Yokluklar içinde ortaya çıkarılmış bir mucize.. Rent Müzikali.. Bilgi Üniversitesi'nin gençleri gerçekleştirmişlerdi, inanılmazı. O boyutlar içinde Rent'i düşünmek bile cesaret işiydi. Etti gençlerim ve başardılar.. Hem de nasıl başardılar.
Çarşamba gecesi ise bir profesyonel yapım vardı karşımda.. Troya.. Seyrettiklerime inanamadım..
Bunlar Türkiye'de mi yapılıyordu?..
Yapım diyorum, dikkat buyrun.. Performans değil.. Performans işinde dünya çapında şeyler başardık her alanda, yeteneklerimiz, yeteneklilerimizle..
Bu defa "Dünya Çapında" dediğim şey "Yapım!."
Bütünüyle Troya..
Müziği, dansları, dansçıları bir araya getiren ortam.. Teknolojinin en ileri aşamalarının kullanılması.. Renkler, ışıklar, kostümler, insanların göklerde uçması, yerin dibinde kaybolması.. Üç boyutlu görüntülerin lazer tekniğiyle sahneye yansıtılması..
120 kişinin yan yana dans ettiği bir dev sahne.. Müthiş masraflı kostümler.. Harika dekorlar.. Hele de o at.. Truvalıları tuzağa düşüren At bu mu yoksa sahiden..
Bunları düşünmesi bile cesaretken, bir de gerçekleştirmek?..
Daha birkaç yıl evvel, elimde bu Troya'nın yapım olarak yarısı olmayan Lord of The Dance'ın videosu ile kapı kapı dolaşıp "Bunu biz, Anadolu danslarıyla yapalım" dediğimde "Aklına bile getirme" diyenler, benim "Yaparız" inancıma için için gülenler, gelsinler de "Türk Yapımı" görsünler.. Neleri yapabilirmişiz, seyretsinler!.
Dünyanın her yerinde, en büyük masraflarla, en ileri tekniklerle gerçekleştirilmiş sayısız prodüksiyon yapım izledim, içinde, canlı, çıplak gözle..
Bu görgü ve bilgilerime dayanarak söylüyorum..
Troya dünya çapında bir yapımdır. Troya Anadolu'nun gücünü, yüreğini, sanatını ve cesaretini dünyaya anlatan bir baş yapıttır..
Anadolu..
Bu lafın altını kalın kalemle çizin.. On kere.. Hatta üstünden de keçe kalemle geçin, iyice ortaya çıksın..
Anadolu!..
Salona girdiğinizde o devasa sahnenin önündeki perdeyi görüyorsunuz ilk.. Perdede bir harita var.. Haritanın üzerinde tarihin çok tanıdık isimleri, yöreyi paylaşmışlar, bakıyor, kendi antik dillerinden isimlerini okuyorsunuz..
Likya.. Lidya.. İyonya.. Troya.. Hattiler.. Hititler.. Komagene.. Asurya.. Amazon ülkesi.. İrili, ufaklı, yığınla..
Hepsinin üzerinde boydan boya akan bir isim var.. Bu muhteşem mozayığın tümünün "Tek" ortak adı..
Anadolu!..
Mustafa Erdoğan'ın asıl yaptığı, asıl başardığı iş işte bu..
"Biz Anadolu'yuz.. 3 bin yıldan beri bu topraklarda yaşayanlar biziz.. Bu toprağın, bu tarihin, bu insanların hepsi bizim..."
Ülkemin insanlarını bölmek, birbirine düşürmek ve karanlık emellerine alet etmek için çırpınırken birileri, Mustafa Erdoğan çıkıyor..
"Biz Anadoluyuz" diyor. "Bu tarih bizim. Bu uygarlıklar bizim.. Bu Anadolu bizim.."
Işıklar söndüğünde perde açılırken, Mustafa sahnenin ortasına geliyor bu defa ve gözlerimi yaşla dolduran, bütün tüylerimi diken diken eden, içimi coşturan cümlesini söylüyor..
"Troya efsanesi ilk defa 'Yurttaşları' tarafından sahneye konuyor!.."
Yurttaşları ya.. Troyalıların yurttaşı değil miyiz biz?.. İzmirli Homeros yazmadı mı İlyada'yı.. Anadolu'nun batı kapısı Troya'yı anlatmadı mı?.
1402'de, yani yüzlerce yıl sonra, bir Türk İmparatoru Fatih Sultan Mehmet, Troya harabeleri üzerinde kazandığı zaferden sonra "Tanrı bunca yıl sonra da olsa, bu şehrin ve sakinlerinin öcünü almayı bana bahşetti. Geçmişte bu toprakları Grekler, Makedonlar, Teselyalılar ve Peleponezliler talan etmişlerdi. Onların soyundan gelenlere hak ettikleri cezayı ben verdim. O zaman ve daha sonraki yıllarda biz Asyalılara yapılan haksızlıklar, benim gayretlerimle telafi oldu" demedi mi?.
Anadolu'nun batıdan gelenlerce istilası hırsı üç bin yıldan beri sürüyor.. Troya sahillerine istilacı gemilerin dayanmasının son örneği yirminci yüzyılda..
Ve garbın afakını saran çelik zırhlı duvarın karşısında bu defa Anadolu'nun dört bir yanından koşup gelenler var, yıllar önce Troya'nın imdadına koşup gelen Anadolular gibi.. Türkü, Kürdü, Çerkezi, Lazı, Ermeni, Rumu ile bu ülkenin, Anadolu'nun yurttaşları..
Bu defa Yarbay Mustafa Kemal konuşuyor, Gelibolu'da 1915'te..
"Biz burada Truvalı Hektor'un öcünü aldık.."
Derinden gelen "Dursun artık bu savaş" sesiyle, sahnede vuruşan Yunanlı ve Truvalı askerler bir anda donarken, fona vuran siyah beyaz Çanakkale savaşı görüntüleriyle finali günümüze taşıyor Mustafa Erdoğan..
"Burası bizim yurdumuz ve yurdumuzda barış içinde yaşayalım artık.. Biz 'Anadoluyuz' diyerek..
Biz Anadoluyuz.. Her köşesi, her santimi, akıp giden zamanın her anı, yaşayan, ölüp giden, doğacak olan her insanıyla biz Anadoluyuz!.."
Var mı böyle muhteşem bir mesaj!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA