Türkiye Cumhuriyeti'nin Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'ya yürekten teşekkür ediyorum.
Hayır.. AKP'nin kapatılmasını istediği için değil.
Sayın Savcı Anayasa Mahkemesine bir başvuruda bulunmuştur ve gereği yapılacaktır. Anayasa Mahkemesinin üzerine heyula gibi çöken ve niyeti açıkça bu mahkemenin kararını etkilemek olan o korkunç baskı ve terör yazılarını asla tasvip etmeyen bir "Hukuk" adamı olarak, tersine de olsa, bir şeyler söylemeyi uygun bulmuyorum.
Savcı uygun görmüş bir dava açılmasını istemiştir. Savcının istemi her şey değildir. Kararı bağımsız mahkemeler verir. Asıl olan bu karardır.
Bugüne dek, savcılar hakkımda sayısız dava açtılar.. Bu davalar içinde şahsıma ağır ithamlar da vardı. Savcılara sövmek, oturup aleyhlerine yazılar döşenmek aklımdan bile geçmedi..
Adları üstünde.. Cumhuriyet Savcıları onlar. Görevleri Cumhuriyeti savunmak ve gerekli gördüklerinde, avukatlığını yaptıkları kamu adına dava açmak..
Bu davaların çoğunda beraat ettim. Kararı alkışladım. Arada mahkumiyetlerim de oldu. "Şeriatın kestiği parmak acımaz" dedim. Cezamı çektim. İfade özgürlüğü denen anayasal hakkımı kullanırken daha dikkatli olmaya gayret ettim. Çünkü niyetim hiçbir zaman birisine hakaret etmek olmadı. Eleştirme hak ve görevimi yerine getirdim, o kadar..
Şimdi Cumhuriyetin başsavcısı, yani bu ülkenin en eski ve en yüce mahkemesi Yargıtay üyeleri arasından, bu yüce Yargıtay Üyelerinin oylarıyla seçtiği adaylar arasından, Yüce Meclis tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı tarafından özenle belirlenen Türkiye Cumhuriyeti Başsavcısı, AKP'nin Anayasanın ve Cumhuriyetin ve demokrasinin temel ilkesi Laikliği ihlal ettiği düşüncesiyle dava açmışsa, yapılacak şey, saygı ve sabırla, Anayasa Mahkemesinin kararını beklemek olmalıdır.
Tabii.. Bu arada, siz temelde parti kapatılmasına karşı olabilirsiniz. Bu vesile ile görüşlerinizi özgürce açıklar ve bu yüzyılda artık parti kapatmanın ve görüş yasaklamanın doğru olmadığını ileri sürebilirsiniz.. Yasaların değiştirilmesi için, eylemler ve söylemlerle kampanyalar açabilirsiniz.
İnsanlık günümüzde ölüm cezasına çoğunlukla karşı çıktı.. Fikirler öyle yoğunlaştı ki, ülkeler birer ikişer bu cezayı yasalarından çıkarmaya başladılar. Ölüm cezasının olmadığı ülkeler hızla arttı. Ama yürürlükte tutanlar hala var.. İslam ülkelerinin hemen hepsi.. Dünyanın en kalabalık devleti Çin.. İnsan Haklarını en üst düzeyde tutan, demokrasinin kalesi bilinen Amerika Birleşik Devletleri adam asmaya devam ediyorlar.
Ölüm cezasına karşı olmak bir fikirdir. Ama bir ülke yasasında ölüm cezası var ve uygulanıyorken, "Efendim bu adam bu ülkede yaşayan 10 milyonluk etnik gurubu temsil ediyor, nasıl idamını istersin" gerekçesiyle, 30 bin kişinin ölümünden sorumlu tutulan birine dava açıp "İdam" isteyen Savcı'ya saldırdınız mı, amacınızın çok başka olduğu ortaya çıkar.
Türkiye Cumhuriyeti Başsavcısı'nın açtığı dava bu ülkede kendini demokrat ve liberal ilan eden, aslında şu veya bu şekilde iktidarın eteklerine yapışmayı yeğleyen, ya da zorunlu kalanların ipliklerini ortaya çıkarmıştır.
Demokrasilerde, Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinin birbirinden bağımsız, ama birbirlerini denetler durumda olmaları esasken ve bu esası dikta rejimleri dışında kimse tartışma gereği bile görmezken.. Bu ülkede bugüne dek sayısız parti kapatılmışken.. Günümüzde Meclis'te gurubu olan bir parti, bizzat iktidarın nerdeyse şantaj boyutlarında, kapatılma, yasa dışı ilan edilme tehditleri içinde köşeye sıkıştırılırken..
"Yüzde 47 oy almış olma"yı, hukukun üzerinde görmek ve hukuku oy önünde yok saymak ne demektir?. Bunu ileri sürenler kendilerine nasıl "Demokrat" derler?..
Cumhuriyet Başsavcısı'nın açtığı dava bu ülkede son yıllarda sayıları hızla artan sahte, üç kağıtçı, çifte standartlı, dönek, yalaka, yağcı sözde demokrat entellerin ve Atatürk'e kin, öfke, nefret ve düşmanlıklarını kusmak için fırsat kollayan imparatorluk ve hilafet özlemcilerinin bir kez daha ve şaşmaz şekilde teşhirine sebep olmuştur.
Teşekkürüm bundandır!..