Keops Piramidi'ne bakan taşların üzerinde otururlarken, Morgan Freeman, Jack Nicholson'a anlatır..
"Eski Mısır'da cennetin kapısındaki sorgucular, iki şey sorarlarmış gelenlere.. Birincisi, hayatına hiç keyif kattın mı?.. İkincisi.. Başkalarının hayatına hiç keyif kattın mı?.."
Jack Nicholson, parasının hesabını bilmeyen bir dolar milyarderi.. Morgan Freeman üç çocuğuna bakabilmek, onları okutabilmek için üniversiteyi terk etmiş, 45 yılını otomobillerin altına sırt üstü yatarak geçirmiş bir tamirci..
Peki bu ikisinin Mısır'da ne işleri var, birlikte..
Çünkü ikisi de, altı aylık ömürleri kalan kanser hastaları.. Bir listeleri var, ölmeden önce yapmak istedikleri.. Yapmaları gereken.. Para da Jack'te.. Düşüyorlar yollara..
Sky Diving/ Paraşütsüz uçuştan başlayarak.. Fransız Rivierası'nın en pahalı restoranından, Himalayalar'ın tepesine.. Mısır Piramitleri'nden, Çin Seddi'ne, Tac Mahal'e..
Görülmesi gerekenleri görüyor, hep yapmak isteyip de vakit, imkân bulamadıklarını yapıyorlar, birer birer..
CL bir nevi.. Hani diskten, sıkıştırılmış disk CD gibi, Compact Life.. Sıkıştırılmış hayat..
Yıllardır bu sütunlarda anlattığım yaşam felsefesini film yapmış Amerikalılar.. Hayatınızı ertelemeyin..
Hayatınıza keyif katın.. Başkalarının hayatına da keyif katın.. O zaman ölünce Mısır Cenneti'ne gider misiniz, garanti edemem, ama bu dünyayı, Mısır Cenneti'ne çevirir, cennetlik yaşamış olursunuz zaten..
Filmi izlerken baktım da, Jack ile Morgan'ın nalları dikmeden önce yapmak istediklerinin (Bucket List işte o) listesindekilerin çoğunu yapmışım ben, ne mutlu.. O yerlerin çoğunu görmüşüm.. Sevmişim, sevilmişim.. Hayatımın her dönemine keyif katmayı başarmışım.. Başkalarının hayatına hem özelde, hem genelde keyifler eklemişim..
Geçenlerde yazdım ya.. Giderken içimde pek ukde kalmayacak diye.. Filmi izlerken bunu bir daha hissettim..
Şimdi Ya da Asla'nın (The Bucket List) benim felsefeme, benim yazdıklarıma hem de nasıl bire bir paralelliğini gösteren simgesel sahneler de var, filmde.. "Yahu bunun senaryosunu ben mi yazdım" dedirten..
O uzun dünya turundan dönen Morgan Freeman evinin kapısına gelir. Her zaman yaptığı gibi cebinden anahtarını çıkarır, tam açacak.. Durur.. Anahtarı cebine koyar ve zile dokunur..
Kapıyı anahtarla açmak.. Ya da zili çalmanın mutluluğu..
İki büyük oyuncu.. Oyunculuklarını yarıştırmıyorlar.. Çünkü ikisinin de üslupları ayrı.. Morgan Freeman olabildiğine sade bir oyunculuk sürdürürken, Jack Nicholson göründüğü her sahneyi oya gibi işliyor.. İkisini de izlemeye doyamıyorsunuz..
The Bucket List, mutlak izlenmesi, hatta tekrar tekrar izlenmesi gereken bir film..
The Bucket List, hayatı ertelememeyi anlatıyor.
The Bucket List, hayata, hem kendinizin, hem başkalarının hayatına keyif katmanın ibadet olduğunu söylüyor..
Bu öğütlere öyle ihtiyacımız var ki..
Film çok düşündürüyor.. Yer yer ağlatıyor da.. Ama iki kahramanı da ölüme mahkûm bir filmde bu kadar çok ve bu kadar yürekten kahkaha atmanıza da şaşıracaksınız, bir yandan.
Hadi hayatınıza biraz daha keyif katayım bitirirken. Jack Nicholson'un da bir öğüdü var filmde..
"Yaşlandığınız zaman aklınızdan çıkarmamanız gereken bazı şeyler var. Hiç bir tuvaleti pas geçmeyin. Hiçbir sertleşmeyi ziyan etmeyin. Hiçbir osuruğa güvenmeyin."