Dünyanın belki de en durağan televizyon programı.. 3 saate yakın süren yayında görülen tek eylem, 20 bilmem kaç kutunun açılması.. Başka bir şey yok..
"Yarışma" diyorlar ama o bile değil. Çünkü ortada yarışma yok. Yarışmacının bir yeteneği, ya da bilgisi sayesinde ilerlemesi yok..
Yani "Becerebilecek mi, başarabilecek mi, bilebilecek mi" diye bir heyecan da yok..
Buna rağmen 40 yıllık televizyon tarihimizin bütün rekorlarını kırıyor. Yayınlandığı her gece reyting listelerinin birincisi.. Hem de ikincinin iki misli seyirciyle..
Hemen tüm televizyonların milyarla para harcayıp hazırladıkları o çok özel şov programlarıyla dolu Yılbaşı gecesi bile, ülkenin yarıdan fazlasını ekran başında tutması var ki, olmaz böyle şey..
Neden peki?..
Sırrı ne "Var mısın, Yok musun"un.. Büyüsü nerden geliyor?..
Söyleyeyim o zaman..
Duyduğumuz özlem..
Sevgiye.. Birlikteliğe.. Gönül birliği, ruh birliğine özlem..
İnsanı insan yapan duygulara özlem.. İnsanlığa özlem..
Dikkatle bakın programa.. Ekranla yetinmeyin. Hele benim gibi kalabalıklar içinde izliyorsanız, programı seyredenlere de dikkatle bakın..
Her cinsten, her türden insanlar, nasıl kenetleniyor birbirlerine, nasıl sarılıyor, nasıl tek yürek oluyorlar.. Nasıl herkes, hayatlarında belki de ilk defa gördükleri bir insan için birleşiyor?.. Nasıl yürekten diliyor hepsi.. Nasıl dualar ediyorlar, uğurlar yapıyorlar.. Nasıl el ele veriyor, nasıl heyecandan ağlıyor, üzüntüden yıkılıyor ya da sevinçten coşuyorlar..
Reytingin sebebi bu işte..
Birbirinden bu kadar farklı insanları, ele ele, göz göze, yürek yüreğe getirmesi..
Kadını, erkeği, eşcinseli.. Türbanlısı, mini eteklisi.. Yedisi, 77'si.. Türkü, Rumu, Lazı, Çerkezi, Kürdü.. Kentlisi, köylüsü.. Okumuşu, cahili.. Kusursuzu, engellisi.. Müslümanı, Hıristiyanı, dinsizi.. Fenerlisi, Galatasaraylısı..
Bu ülkede insanları bölen, ayıran ve varsa, hepsi orda..
Ama kutular açılmaya başladığı andan itibaren bu farklılıkların, ayrılıkların hepsi ortadan kalkıyor, geride "İnsan" kalıyor.. Salt insan.. Salt insanlık..
Özellikle günümüz insanın bilinçaltındaki en büyük özlem bu..
Bu dünyada yalnız olmadığını hissetmek.. Herkesi sevdiğini, herkesçe sevildiğini görmek, yaşamak..
Acun bunu başardı işte..
İnsanımızı, en büyük özleminde birleştirdi..
Acun "Hayır yalnız değilsiniz.. Bakın hiç tanımadığınız insanların bile kalbi sizin için çarpıyor" dedi.. Demekle kalmadı, gösterdi, kanıtladı..
Her gece, herkesin kalbi, Acun'un masasında oturan insan için çarpıyor.. Herkes o oluyor. Herkes onun kazanmasını istiyor..
Acun dahil.. Formattaki bam teli burası.. Teklifi Acun değil, görünmeyen Hamdi Bey yapıyor.. Acun da herkesle beraber kızıyor yeri geldiğinde Hamdi Bey'e.. Ekranda ayni özlemler, ayni duygular içinde izleyen seyirciyi kızdıracak tek kişi görünmüyor.. Seyirci, tüm duygularını yansıtan sunucu Acun'la özdeşleşiyor. Acun oluyor..
Var mısın, Yok musun, sevgisizliğe isyan.. İnsansızlığa isyan.. Farklılıklarımızı tahrik ederek bizi bölenlere isyan.. Yalnızlığa isyan..
"İnsanız.. Birbirimizi sevmemiz için bu yeterli değil mi" çığlığı..
Var mısın, Yok musun, kapkara günlerimizde bir umut ışığı.. Özlediğimiz hasletlerin ölmediğini gösteren bir mucize..
Böyle bir program Acun gibi bir serapa sevgi adamının beyninde oluşurdu..
Bu ülkede, doğum gününde sevgilisinin yanında olmak için Paris'i, izlemekle görevli olduğu Dünya Kupası'nın hem de final gününde gizlice terk edip Bolu'ya gidecek kaç kişi var, söyler misiniz?.
Sevgiyi böyle yaşayanlar, yaşatmayı da bilirler.
İşte sır bu!..