BÜLENT Ersoy nam muhterem kocası ile barışmış. Barışma şerefine 600 şampanya açtırmış.. Hayır!.. 1200 şampanya açtırmış.. Yok canım.. 1800 şampanya açtırmış..
Türk basınının en büyük gazeteleri bu açık arttırma haberini kocaman kocaman vermek için yarıştılar hafta sonunda..
Yahu bu haberleri yazanlar, gazeteye koyanlar ne biçim gazeteci?.. Saymak mı bilmezler, sopa mı yemediler hiç?.
1800 şampanya kaç paradır?. Geçtik.. Bugün en ünlü Fransız kulüpleri dahil, hangisinin deposunda 1800 şampanya bulunur?. Geçtik.. 1800 şampanya açılınca kaç masaya konur?.. Nasıl içilir, kim içer?. Onu da geçtik..
Siz hiç şampanya açtınız mı?..
Hadi bir dakika diyelim.. Daha fazladır ya.. 1800 şampanya, 1800 dakika eder.. Yani 30 saat.. Hadi 3 garson görevlendi diyelim.. Hiç yorulmadan, çiş arası bile vermeden 10 saat!..
Utanmadınız mı efendiler bu haberi böyle gazeteye koyup bu ucuz reklama alet olmaya.. Okurla alay etmeye.. Ne biçim gazetecisiniz siz, mesleğin yüz karaları?.
***
Trafik kazasında iki bacağı kopmuş çocuğun. Sabah da haber yapmış. Kocaman, resimli.. Kopan sağ ayağı sol bacağa takmışlar.. Okuyoruz.. Cerrahpaşa Hastanesi'nin Plastik Rekonstrüktif (Ne demekse, bütün Sabah okurları bilir nasılsa.. Herkes Hıncal gibi karacahil değil ya) Cerrahi Ana Bilim Başkanı "Çapraz bacak replantasyonu (Bunu da bilirsiniz tabii) dünya tıp literatüründe (Yahu Sabah okumak için insanın Tıp Fakültesi mezunu olması gerek herhalde) 10-11 tane" demiş..
Haber bitti.. Bitti de, peki neden, çocuğun sağ ayağı, sol bacağına dikilmiş?.. Dünya Tıp Literatürü denen karın ağrısına girmek için mi?.
Haberde yok. Benim yazarım, editörüm merak dahi etmemiş, çapraz ameliyatın sebebini..
Sabah sabah öteki gazetelere saldırdım. Vatan'da buldum yanıtı..
Efendim sağ ayak parçalanmış, takılamıyor. Sol ayak sağlam.. Ama sol bacak da öyle parçalanmış ki, ona ekleme mümkün değil, oysa sağ bacak nispeten sağlam.. O zaman sağlam iki parçayı, yani sağ ayakla, sol bacağı birbirine dikmişler..
Bu kadar basit şeyi akıl edemeyen ben ne dangalağım değil mi, Sevgili Editörüm!.
***
Nasıl güzeldi Yorgo Kırbaki'nin yazısı.. Nasıl duygusaldı..
Bir babanın, İstanbul'dan malum olaylardan sonra Atina'ya göçen babanın, kendi babasının öyküsü ve ölümü böyle mi anlatılır?.. (Hürriyet 17 Kasım cumartesi).
Babam ve Oğlum'u izlerken ağlamadım, ama Yorgo ağlattı beni.. İstanbullu Rumları bilirim ben.. Onlarla yaşadım. Sonra onları Atina'da gördüm.. Evlerinden, ocaklarından, yurtlarından ayrılmış, buram buram hasret içinde beni kucaklayanları.. "Sende İstanbul havası vardır" diye kazağımı koklayanları yaşadım.
Bir İstanbul güzelliğini nasıl yitirdiğimizi, Ege'nin ötesinde nasıl bir özlem dünyası yarattığımızı hatırlattı Yorgo'nun yazısı bana..
Toprağın bol olsun be İstinyeli Koço!..