"Rainforest Cafe diye bir yer..
Yağmur Ormanları Kafesi.. Müthiş bir orman dekoru yapmışlar içeri.. Filler, panterler, papağanlar, yılanlar, aklınıza ne gelirse.. Hepsi de hareketli.. Şelaleler, yağmurlar.. İnanılmaz masalsı bir dekor.. Bir Tarzan'la Jane eksik derken onu da bulduk. Tuvaletlerin kapısında Tarzan ve Jane yazıyor.. Siz benim yerimde olsanız, içerde Tarzan olan kapıya mı dalardınız, Jane yazana mı?.. Bu işte bir yanlış var galiba..
Harika piliç çeşitleri var mönüde..
Ben Tayland usulü bir piliç seçtim.. Önceden bir koca tabak "Tadımlık" koydular önümüze.. Her türlü pişimden birkaç tane.. Hepsi harikaydı..
Harika bir ormanda, harika bir yemek, New York'a veda ziyafeti oldu, Selami'den bize.."
7 Kasım 1998'de yazmışım bu satırları.. Modern Folk Üçlüsü ve Nükhet Duru ile, Lincoln Center'de konser vermek için gittiğimizde, orada Turizm Müşaviri olarak bulunan Selami'nin bizi götürdüğü Yağmur Ormanları Cafesine bayılmış, kaleme almıştım.
Döndükten çok sonra, burayı kuran, işleten ve yaymaya başlayanların Amerika'ya göçen bir Türk aile olduğunu da öğrenerek..
O dokuz yıl önce yazdığım yer, şimdi İstanbul'da.. İstinye Park'ta.. Long İsland'dan dünyaya taşınırken, anavatanlarına da gelmişler.
İstinye Park'a, Abdullah Kiğılı mağazasının kurdelesini kesmeye gittim..
Apo'nun on yıldır başının etini yerim.. "Kiğılı markasıyla harika şeyler yapıyorsun. Bayıla bayıla giyiyorum. Ama bunlar orta sınıfa yönelik ürünler. Bir de pahalı seri yap. Dünya markaları ile yarışan bir seri.. Ona da adını ver. Boss'un Hugo Boss'u gibi..
Sonunda ikna ettim. İlk "Abdullah Kiğılı" mağazasını Ankara'da açtı. Gidemedim. İstanbul için İstinye Park'ı bekledi. "İlle sen keseceksin kurdeleyi" dedi.. "Beni bu işe iten de, adını koyan da sensin.."
Tüm salı gurubu gittik, kestik.. Ardından Apo bütün takımı iftara aldı.. Rainforest Cafe'de..
Daha girişi görünce kendimi Amerika'da sandım. Düşünce ayni.. Girişte bir mini çarşı var, dükkanın hediyelik eşyasını satan.. Daha çok da çocuklara yönelik orman oyuncakları..
Rainforest Cafe bir çocuk cenneti zaten. Cıvıl cıvıl koşuşuyorlar etrafta.. Orası bir eğitim yeri sanki onlar için.. Yağmuru, ormanı, doğayı görüyor, tanıyor, seviyor, korumayı öğreniyorlar.. Özellikle hafta sonları çocuklu aileler buraya mutlak gitmeliler..
Bir yanda bar.. Masayı beklemek için.. Sonra ormana giriyorsunuz.. Fırtınası, şimşeği, yağmuru (Sadece sesi tabii) filleri ve gorilleriyle yağmur ormanına.. Enfes bir dekor..
Yemekler de enfes.. Abdullah'la patron Ercü (Ercüment Uçan) bir menü hazırlamışlar, iftar için.. Ancak yarısına gelebildik.. Güya tadımlık, ama öyle lezzetli ki..
Yağmur Ormanları Cafe, hızla azalan yağmur ormanlarına ve nesli tükenen hayvanları korumak için de kolları sıvamış.. RFC, Friends of the Future (Yağmur Ormanları Cafe, Geleceğin Dostları Vakfı) diye bir fon oluşturmuşlar. Dünyanın sekiz ülkesindeki 36 restoranın gelirlerinin bir bölümünü bu yolla WWF (Dünya Vahşi Yaşam Vakfı) ve Rainforest Alliance'a (Yağmur Ormanları Birliği) aktarmışlar.. Bugüne kadar 2.5 milyon dolar..
Rainforest İstinye de, TEMA ve WWF Türkiye ile ortak çalışmalar yapacak. İlkokullara doğa ve doğayı koruma bilinci yayacak eğitim turları düzenleyecekler.
Bilmem söylemeğe gerek var mı?.. Bir çocuk cenneti Rainforest Cafe'de sigara içmek yasak!.
İstinye Park'ı ve Rainforest Cafe'yi daha sık ziyaret edeceğim ve yeri geldikçe yazacağım. Yazılmaya değer çünkü..
Ama yolu bitince.. Türkün aklı başına hep geç geliyor. Etilerİstinye arasını, 10 dakikada aldım. İstinye'den, İstinye Park, 40 dakika sürdü, devam eden ve ne zaman biteceği belli olmayan inşaat yüzünden caddede trafik yer yer gidiş geliş tek şeride düştüğünden.