Türk Atletizminden sorumlu üç Mehmet var.. En tepede, siyaset adamı, Bakan, Mehmet Ali Şahin!.
Onun altında, spor bürokrasisinin başı, Gençlik Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay..
Atletizm'in başında da, Federasyon Başkanı Mehmet Terzi..
Bu üç Mehmetler'den en az bir tanesi, tüm Türk Spor Kamuoyu adına sorduğum şu sorunun yanıtını verebilirler mi?.
Geçen hafta sonu İngiltere'nin Birmingham kentinde yapılan Avrupa Salon Atletizm Şampiyonası'nda Türk Milli Takımı vardı da, Süreyya Ayhan niçin yoktu?.
Türk kamuoyu adına soruyorum.. Çünkü Süreyya Ayhan Türk halkının ödediği vergilerle, başta Amerika, dünyanın ve ülkenin istediği yerinde "hazırlanmak" adı altında yaşıyor. Bir eli yağda, bir eli balda..
Peki, bu halkın paraları ile "Neye" hazırlanıyor Ayhan?..
Bir Avrupa Şampiyonası'nda dahi koşmayacaksa, ya da herhangi bir yarışta, şampiyonada koşması, tamamen kendisinin, daha doğrusu hocası ve kocasının keyfine bağlı ise, Türk halkı niye ona ödeme yapıyor?.
Süreyya Ayhan, 2004 yılı başından beri, yani nerdeyse 3.5 yıldır hiçbir yarışta koşmadı. 3.5 yıldır koşmayan atletin, sakat olması akla yakın değil. Hiçbir zorlanma altına girmeyen sporcu antrenmanda koşamayacak kadar sakatlanırsa, antrenörü bu işi bilmiyor demektir. Öyle mi?.
Peki "hazır" mı değil, o zaman?.
3.5 yıldır antrenman yapıp da, yeri, zamanı yıllar önceden belli bir Avrupa Şampiyonası'na hazır olamıyorsa sporcu, onun antrenörüne "Antrenör" demek mümkün mü?
Yücel Kop'un da, Süreyya Ayhan'ın da "Sakatlık" ya da "Hazır değiliz" özürlerine sığınması mümkün değil.
O zaman..
Keyifleri istemedi.. Bu şampiyonada koşmak istemediler..
Peki öyle mi bu ülkede spor kuralları?.. Milli formayı canı istediğinde giyme, istemediğinde sırt üstü yatma, ama gene halkın vergileri ile aylarca Amerikalarda yaşama ayrıcalığı mı var, "Bazı" insanların?.
Bu teşkilat, her türlü masrafını karşıladığı atlete Avrupa Şampiyonası'nda bile milli formayı giydirmekten aciz mi?.
Varsa böyle bir acizlik, bu Üç Mehmetlerden en az birinin yüzü kızarmaz mı?.
***
Üç Mehmetlere bir soru daha..
Halil Akkaş Avrupa Şampiyonası'nda Türkiye adına koşarken sarı renkli bir forma giydi. Türk Ulusal takımlarının rengi kırmızı beyazken. Bir de açıklama yaptı.. "Sponsorum böyle istedi.."
Halil'i Avrupa Şampiyonası'na sponsoru mu gönderiyor, Türkiye mi?.
Parasını verdim diye, sponsorun bir uluslararası yarışmada, milli sporcuya istediği formayı giydirme hakkı var mı, Süreyya'nın parasını veren teşkilat ona milli formayı bile giydiremezken..
Yarın bir başka sponsor, bir başka milli atleti, sarı, kırmızı ve yeşil forma ile koşturabilir mi, mesela?.
Üç Mehmetler, bu sarı formanın hesabını sormak aklınızdan geçti mi?. Bir an rahatsız olmadınız mı?.
***
Halil Akkaş bir uluslararası şampiyonada daha madalyayı kıl payı kaçırıp dördüncü oldu. "Dördüncülüğe abone" dediler onun için..
Peki niye abone?.
Çünkü Halil sadece yeteneği ile koşuyor. Yarış taktiği bilmiyor. Süreyya, Dünya Şampiyonluğunu niye kaybettiyse, o da madalyaları ondan kaybediyor.
Avrupa Şampiyonası'na koşarken belli oldu ki, ne rakipleri hakkında fikri var, ne de nasıl koşması gerektiği ona söylenmiş.. Allah vergisi yeteneğini, içinden geldiği gibi kullanmaya kalkınca, özellikle büyük taktikler gerektiren mesafe koşularında yaya kalıyor.
Türkiye'de çalıştırıcı belki var. O kolay.. Biraz İngilizce bilen herkes, çok iyi antrenman verebilir.. Hoca, koşturan değil, yarış kazandıran adamdır. Beyin.. Zekâ.. Bilgi ile beslenen kafanın yarışı başlamadan özümlemesi..
Bizde bu yok.. Bunu yapan adam yok..
Dünya rekoru kırdığı halde, doğru dürüst tek yarış kazanamayan Elvan'ı ekran başında çözdüm. Eurosport'un yorumcusu Ertan Hatipoğlu idi, kızın hocası.. Gördüm ki, Ertan bu işten anlamıyor.. Anlattığı yarıştaki atletleri doğru dürüst bilmiyor. Önündeki koşuyu çözemiyor, yorumlayamıyor. Ne olduğunu görmüyor.. Olanın farkına varamıyor.. Bu kafanın bir dünya rekortmenine yarış taktiği vermesi, ona kazandırması mümkün mü?.
Türkiye'de en teknik branşlar dahil yetenek çok. 60 engelli gibi, tekniğin doruğu bir sprint yarışına dahi gönderecek iki kadın atlet buluyorsak, gerisini varın hesaplayın..
Ama onlara yarış koşturacak hocayı bulamıyoruz. Ülkemizde yok. Çocukların Amerikalara gönderip hem okutan, hem de Olimpiyat Şampiyonu yapan ülkelerin yaptıklarını da, beceriksizliğimizden yapamıyoruz.
Dağ Musa'ya gelmiyor. Biz de Musa'yı dağa yollayamıyoruz.
Tarihe geçecek yetenekler, bu yüzden, teşkilatın beceriksizlik ve başarısızlığından, daha parlamadan sönüp gidiyorlar..
İşte akıllara durgunluk veren bir performansla Atletizm dünyamıza giren büyük umut Süleyman Çobanoğlu..
Dört yıl sonraki haline bakar mısınız?. Birmingham'da sonuncu oldu 800 metre elemelerinde.. Üstelik yanlış kulvarda koştuğu için diskalifiye.. Yani sonuncu bile değil.. Yani başladığı günden kötü.. Yani, umut tükenmiş..
Neden?.
Üç Mehmetler bu soruya da yanıt vermeyi düşünürler mi acaba?.
Düşünebiliyorlarsa tabii!..