Her pazartesi sabahı Foto Maç'tan Bülent gelir, hafta ile ilgili sorular sorar. Yanıtlarım salı sabahları gazetede yayınlanır.
Bu salı, Foto Maç okurları şunları dediğimi gördüler..
"Ben Aziz Yıldırım'ın son zamanlarda büyük bir iyi niyetle tribünleri futbol seyretme yönünde etkilemek için elinden geleni yaptığını görüyorum. Fenerbahçe Stadı bugün en rahat maç seyredilen statlardan bir tanesi.
Yıldırım küfürlere de mümkün olduğunca engel olmaya çalışıyor. İşlerin bu hale gelmesinde geçmişteki Fener yönetimlerinin çok büyük günahı var.
İş günah çıkarmaya geldiği zaman ortada bir tek Fenerbahçe kulübünü görüyoruz, her şeye rağmen. Öbürleri günah işlemeye devam ediyor. Düzenden, kuraldan yana olan tek takım Fenerbahçe, bunun altını çizmek lazım.."
O sabah bütün gazetelerde Aziz Yıldırım boy gösteriyordu ayrıca.. Bir Beşiktaşlı aileyi, Beşiktaşlılara yasaklanan maça davet etmişti. Önemli bir simge, güzel bir jestti. Foto Maç'taki Yıldırım alkışlarım yürektendi. Taa ki, öğleden sonra..
NTV'ye 90 Dakika çekimleri için gittiğimde spor servisinde bir gurubu bilgisayar başında gördüm. Bir fotoğrafa bakıyorlardı..
Fenerbahçe-Beşiktaş maçında çekilmiş bir fotoğrafa..
O fotoğraf bu maça sayfalar ayıran gazetelerimizin hiçbirinde yayınlanmamıştı nedense..
Hiçbirinde.. Benim bağımsız, benim tarafsız medyam, "Benim Kutsal İttifak" diye iftira (!) ettiğim medyam bu fotoğrafı görmezden gelmişti. (Maçtan iki gün sonra, Sabah spor sayfasında posta pulu gibi çıktı sadece.)
Fotoğraf Fenerbahçe tribününü gösteriyordu, boydan boya.. Ve bu tribünde oturanlar, 19 Mayıslarda gördüğümüz o fevkalade organize mozayık şovunu ellerindeki kartonlarla gerçekleştirmişler, stada dev bir yazı asmışlardı..
"İtaat et" yazıyordu tribünde 60-70 metre boyunda..
Anlamsız bir laftı görünürde.. Kim, kime itaat edecekti?.. Bu lafın derbi ile ne ilgisi vardı?.
Ama kazın ayağı öyle değildi.
Mozayık tablo baştan aşağı sarı-lacivert renklerle oluşturulmuşken, lafın ilk iki harfi siyah beyaz yazılmıştı..
"İT!.."
Fenerbahçe seyircileri, Beşiktaş'a "İT" diyorlardı. Daha takımlar sahaya çıkmamışken.. O gün stada Beşiktaşlı tek seyirci alınmamışken.. Yani ortada küfürü gerektiren en ufak görüntü ve ses yokken, Fenerbahçe, Beşiktaş'ı kendi stadında "Köpek" diye karşılıyordu..
Hem de önceden hazırlanmayı gerektiren bir organizasyonla..
Kartonlar rengârenk kesilecek, bu yazıyı oluşturacak şekilde koltuklara dağıtılacak ve binlerce insan bu oluşumun eylemcisi olacak..
Şimdi böylesi dev bir organizasyondan Fenerbahçe yönetiminin ve başkanın habersiz olması mümkün mü?. O statta başkandan habersiz sinek uçmadığı bilinirken..
Ben maçı televizyondan seyrettim. Maça gidenler anlattı, 90 dakika boyu Beşiktaş'a ve Tümer'e nasıl ağır küfür edildiğini.. Tümer'in annesi sinkaflanmış korolarla..
"Yayıncı kuruluş küfürler yükselince, tribün sesini kısıyor, bu yüzden o iğrenç koroları ekran başındakiler duymadı" dediler..
Beşiktaş kulübesine 90 dakika boyu atılmadık nesne kalmamış.. Bu neyi gösteriyor?..
Fenerbahçe'de sportmenliğin sadece işler yolunda iken konuşulduğunu..
Puan cetvelinde durum biraz sarpa sarınca, takkeler düşüyor, keller görünüyor, aklar, karalar ortaya çıkıyor, sonunda Fener'in de, mesela Galatasaray'dan hiç farkının kalmadığı açıkça görülüyor. Kemal Tümerkan'ın yolladığı anekdotu hatırladım, aniden..
"Zengin bir ailenin çocuğu yedi yaşına geldiği halde konuşmaya başlamamış. Götürmedikleri doktor kalmamış, sonuç alamayınca durumu kabullenmişler. Bir gün akşam yemeğinde çocuk birdenbire 'Bu çorba sıcak' deyivermiş. Aile çok sevinmiş ve sonra da niye o zamana kadar konuşmadığını öğrenmeye çalışmışlar. Çocuğun cevabı: Şimdiye kadar her şey yolundaydı.."
Pazartesi gecesi NTV'de "Galatasaray kongre üyeliğinden istifa ettim. Bu iğrenç tribünler beni, Galatasaray'dan da istifa ettirecek" dedim.. Anlattım..
Ben bu utanç verici, sözüm ona VIP, sözüm ona en üst düzey Galatasaraylıların oturduğu tribünde maç seyretmekten iğrendiğim için stadı bırakıp, ekran başına geçtim.
O gün orada felaket bir Galatasaray seyircisi vardı. Oyunla ilgisi olmayan, takımı coşturmaya değil, kendini eğlendirmeye gelen bir seyirci. Monoton, temposuz, ruhsuz, aptalca bir şarkıyı bitmez tükenmez söyleyerek, oynayan takımı uyutmaya çalışan bir seyirci.. Ama o kadarla kalmadılar..
O gün fevkalade güzel bir maç oynanmasını Vestel'in oyun taktiği sağladı. Vestel, Anadolu takımlarının küçük hesapları ve komplekslerini kenara atmış. Rakibi oynatmamak için çıkmadılar sahaya.. Oynamaya çıktılar. Öyle olunca iki takım da oynadı, ortaya seyrine doyulmaz bir maç çıktı.
Bunu sağlayan adam Ersun Yanal alkışa layıktı. Galatasaray seyircisi bu Yanal'a sövdü..
Galatasaray seyircisi, akıl almaz bir Fenerbahçe aşşşağılık (Üç Ş ile) kompleksi içinde olduğunu bir kez daha gösterdi. Fener bunları ne kadar ezmiş.. Fener'e karşı ne kadar umutsuz durumdalar ki, el şeyi ile gerdeğe giriyor, Çatladıkkapı'yı yendiler mi, Fener'i yendiklerini sanıp orgazm oluyor ve anında Fener'e ve başkanına sövmeye başlıyorlar. Bu yaptıkları ile Türk Futbol Tarihinin gelmiş geçmiş en büyük kulübü Galatasaray'ı ne kadar küçülttüklerini de fark etmiyorlar.
Dahası..
Kendi futbolcuları Hasan Şaş'a sövdüler.. Takımın en teknik, uluslararası platformda yer alan tek futbolcusuna sövdüler..
Böyle rezil, böyle iğrenç, böyle çirkin bir seyirci "Ben Galatasaraylıyım" diyorsa, ben nasıl "Ben de" diyebilirim?..
Özet.. Kulüplerimizin hali, "Al Birini, Vur Ötekine.."
Nasıl kalkacak küfür statlardan?..
Valiler, Emniyet Müdürleri sayesinde..
Ellerine her türlü önlem alma yetkisi verildi mi?.
Evet!.. Kullanıyorlar mı?..
Hayır!..
Çünkü güçleri yetmiyor.. Çünkü özellikle büyüklerle uğraşmak, makamlarına mal olabilir.. Korkuyor, bile bile göz yumuyor, bile bile izin veriyorlar. O kadarla da kalmıyorlar, gidip bu işleri tezgâhlayanlarla yan yana, sarmaş dolaş maç seyrederek, bir de kötü örnek oluyorlar.. Patronlarını böyle gören polis, artık eylem yapabilir mi?. Siz olsanız yapabilir misiniz?.
O zaman iş nasıl düzelecek?.. Her kentte işlerin başına geçecek bir Mehmet Ağar bulduğumuz zaman..
O İstanbul Emniyet Müdürü iken tribünler bir ayda muma dönmüştü..
Gitti ve bitti..