Serpil Öğretmen'i 105 yerinden bıçaklayıp öldüren, annesini 56 yerinden bıçaklayıp öldü diye bırakanların kısa zamanda serbest kalması kamu vicdanında derin yaralar açtı.. Aslında, kamu vicdanı uzun zamandır delik deşik..
Birbiri ardına çıkarılan aflar, en son üzerine tüy diken Rahşan affı, devamında Avrupa'ya uyacağız diye birbiri ardına değiştirilen Ceza Muhakemeleri Usulü, İnfaz ve Ceza yasaları, taşları bağlayıp, köpekleri salan köye döndürdü Türkiye'yi.. Bütün yasalar suçluyu korumak, masum insanları bunlar önünde çırılçıplak bırakmak istercesine çıkıyor birbiri ardına..
"Bu nedir" diye soruyoruz, bu yasaları hazırlayan ve yürütmekten sorumlu olan Adalet Bakanı'na ağzını açmıyor.. Açtığında da, "Değiştirmeyi düşünmüyorum" diyor.. Mutlu hazret..
Türkiye bir suç cennetine, dağ başına dönüyor.. Nasıl hızla döndüğünü her gün gazetelerde, televizyonlarda görüyorsunuz. Görmeyen, kılını kıpırdatmayan tek kişi, Sevgili Adalet Bakanımız..
Adalet duyusunun ayaklar altına alındığı dönemin bakanı..
***
Çoğu hukukçu okurlardan gelen mektuplar var..
"Yanlış sadece yasalarda mı, uygulayanların hiç mi suçu yok" diye, biraz da yargıç ve savcılara bakmamı isteyenler, yasa maddelerinden örnekler vererek, nelerin uygulanmadığını anlatanlar yığınla.. Bu mektuplar üzerine düşünürken, kesip sakladığım iki gazete haberi önüme düştü..
Birincisi.. Serencebey Parkı'nda bir kavgaya şahit olan devriye polisler olay yerine koşarlar. İki kişi kaçar.. Vatandaşlar bu iki kişinin bıçak ve tabanca ile gasp yapmaya kalkıştıklarını söylerler. Polis peşlerine düşer. Kaçanlar üzerlerindeki kuru sıkı tabanca ve kelepçeyi fırlatıp atarlar. Kaçanları yakalayacakları sırada, biri polise saldırır ve omzundan bıçaklar. Sonunda ikisi de kıskıvrak yakalanırlar. Suç kayıtlarında dört sabıkalarına rastlanır. Savcılığa sevk edilirler ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılırlar.
Halkı tabanca göstererek soymaya teşebbüs.. Polisi bıçakla yaralama.. Bol sabıka ve tutuksuz yargılanma..
İkincisi..
Hakkında ihale takibi ve meslek ahlakına aykırı hareket ettiği iddiası ile soruşturma açılan Savcı Ankara'da arabası ile giderken, bir başka araba ile sürtüşür. İkisinde de hasar yok. Buna rağmen her iki araçtakiler de aşağı inerler. Klasik ağız dalaşı başlar. Her iki taraf da karşılıklı küfür ve darp iddiasında bulunurlar. Sonra herkes yoluna devam eder, ama iş bitmez. Öteki arabadaki baba oğul akşamüzeri evlerinden alınır karakola götürülürler. Geceyi nezarette geçirirler. Ertesi sabah hâkim önüne çıkarılırlar.
Haklarında 3.5 yıla kadar hapis istenen baba oğul tutuklanıp, hapishaneye gönderilirler.
Yaralama bereleme yok. Karşılıklı ağız dalaşı ve itişme var. Tutuklu yargılanma.
***
Yorumu siz okurlara ve bu ülkede Adaletin doğru ve haklı işlediğine inanan Adalet Bakanı'na bırakırken, bir de hatırlatma..
Bir gurup Karşıyaka taraftarı canlı yayında stüdyo basmıştı hani.. "Anayasa teminatı altındaki ifade özgürlüğüne saldırıdır. İbreti alem bir ceza gerektirir ki, ders olsun, önüne gelen gazete, radyo, televizyon basmasın.. İbreti alem bir ceza olsun ki, gazeteciler 'Adalet mekanizması arkamızda. Bizi koruyor' desinler ve düşüncelerini özgürce ifadeye devam etsinler" demiştik..
Televizyon basanların aslında Anayasa suçu işlediklerini söylemiştik..
Ne oldu bilir misiniz?..
Hepsi serbest bırakıldı..
Yani?..
Bu ülkede gazete, radyo, televizyon basmak serbest, fikrini ifade etmek yasak!..
Yaşa sen Adalet Bakanım!..
Siz de çok yaşayın benim sivil toplum örgütlerim.. Mangaldaki külü bile üflemekten aciz, Türkiye Spor Yazarları başta, basın derneklerim..