Bir trafik kazası.. İki ölü.. Bir daha.. Üç ölü.. Bir daha.. Üç ölü daha.. Birinde bir tankın iki otomobili ezdiğini yazdı gazeteler.. Ezen tank değil oysa.. Biz gazeteciler, her sakallıyı amcamız sanırız ya.. Sahil Güvenlik Botu'nu da Hücumbotla nasıl karıştırdığımızı dün Âkil Adamımız Yavuz Baydar yazmıştı. Bu da ayni seriden..
İki arabayı ezen alet tank değil, top.. Ben bunu yazma kararı vermişken, Doruk Pamir'den faks geldi.. Aynen öyle.. Sevgili Yazı İşleri Müdiremiz Balçiçek Pamir, ailenin gelini olurlar..
"Gıdemli" diyor.. Askerde kıdemlisi olurdum onun.. "Otomobil tepeleyen tank olmayıp, kundağı motorlu toptur. Yani zatül hareke top. Caponcası 'Self propelled artillary.' Bunları ben sana asker ocağında öğretmiştim. Ha, farkı nedir.. Tank hareket halinde iken ateş edebilir, bu zamazingolar ise durup mevzilendikten sonra ateş edebilir. Sen de bunu Sabahçılara öğret. Laf aramızda doğrusunu yazan bir gazeteye de rastlamadım.." Şimdi şöyle de diyebilirsiniz.. Hep öyle diyoruz zaten.. Hem de barış zamanında arabayı top ezer mi?.. Ezer.. Ecel gelmiş cihane.. Baş ağrısı bahane..
Üç genç kadın, otobüse arkadan girmiş.. Sabaha karşı eğlence dönüşü.. Aşırı hız.. Muhtemelen de alkollü..
Üç genç adamı da şöförü uyuyan TIR ezmiş..
Bütün bunların sorumlusu kim?..
Bu ülkede trafiği bir türlü kontrol altına alamayan devlet.. Çünkü bu ülkede devlet yok.. Olsa, koyduğu kural sayılır.. Bizde trafik kurallarına sadece gerzekler, enayiler, ahmaklar uyuyor. Geri kalan keyfince..
Bin kez yazdık.. İnsanın devletle ilk karşılaştığı yer trafiktir. En çok karşılaştığı yer de trafiktir. Devlet varsa, varlığını trafikte belli eder, hissettirir. Ondan sonra insanlar her alanda devletin kurallarına uymaya başlarlar.
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu kardeşime açık davetiye.. Benim arabamla, sessiz sedasız tura çıkacağız. On dakikada on trafik ihlali göstermezsem eğer, özür diler susarım..
Fransa, İçişleri Bakanı'na trafik cezası kesiyor. Bizim İçişleri Bakanımız, genelge yayınlıyor, birtakım mesleklere ayrıcalık verip "Bunlara ceza yazmayın" diyor.. Bu ülkede trafik kuralına saygı olur mu artık?. Hani anayasa önünde vatandaşlar eşitti..
Trafik kuralı ihlali çılgınlık halini almış bir ülkede yaşıyoruz.
Bütün bunların sorumlusu kim?..
"Saçmalama, bu soruyu iki paragraf önce sordun ve yanıtını da verdin ya" dediğinizi duyar gibi oluyorum..
Hayır.. O kadar bunamadım.. Gerçek yanıt şimdi.. Bütün bunların sorumlusu, medyadır.. Bu trafik rezilliğine, bu trafik cinayetlerine Allah'ın günü şahit olduğu halde, bir araya gelip, Dördüncü Gücün tüm ağırlığını ortaya koyarak savaş açmayan medya.. Devleti zorlamayan, devleti harekete geçirmeyen medya..
Hürriyet, Milliyet, Vatan, Akşam, Sabah bir araya gelsek.. 10 gün.. Tüm yazarlarla yüklensek.. Manşetlerden girsek.. Trafik kurallarını saydırmayı öğretecek yasalar, Meclis'ten çıkar mı, çıkmaz mı?.
Biz medya olarak, konuların üzerine laf ola beri gele, dostlar alışverişte görsün, iş olsun diye gidiyoruz. Çözüm için değil..
Çözene kadar savaşmak bizim sözlüklerde yok.. İnanmıyoruz ki yaptığımız işe.. Bir kere yazdım ya.. Görevim bitti..
***
Cumartesi günü Bağdat Caddesi'nde imza günüm vardı. Çok saygın görünümlü bir hanımefendi bir fotoğraf uzattı bana..
"Kızım" dedi..
Baktım resme.. Dünya tatlısı, dünya güzeli, cıvıl cıvıl, hayat dolu gencecik bir kız..
"Üç hafta evvel, imza gününüze birlikte gelecektik. Ertelediniz.. Bugün kızım gelemedi. Onun adına imzalar mısınız?.." Yutkundu.. Konuşamadı bir süre.. Gözlerinden yaşlar boşanacak belli.. Tutuyor kendisini.. Müthiş bir savaş veriyor, gözyaşlarına karşı..
Derin bir nefes aldı.. Titrek titrek konuştu yeniden..
"İki hafta önce, eşimle kızımı, trafik kazasında kaybettim.."