"PENTÜRLE hayatımı kazanıyorum.
Daha ziyade kendimi öldürüyorum. Elimdeki avucumdaki ne ölecek, ne yaşayacak kadardır. Üstüm başım bitik, ne elbisem kaldı ne de çamaşır, kış fena halde geldi. Ömrüm pentür yapmak, desen çizmekle geçiyor. Paris'in ücra bir köşesinde dünyadan uzaklaşmakla uğraşıyorum. Maddi mücadele yoruyor. Sanat bu vaveylalı alemde tıpkı bir kedi miyavlaması gibi geliyor, bu alem insanlarına." (5 Kasım l946)
Müthiş bir sergi bu, müthiş.. Sanat dilinde "Retrospektif" diyorlar bu tür sergilere.. Yani bir sanatçının tüm geçmişi var orada..
Bilbao'nun o ünlü Getty Müzesi dahil, pek çok retrospektif sergi gezdim.. Bu kadar güzelini görmedim..
İstanbul Modern Sanat Müzesi, daha kurulur kurulmaz bir tarih yarattı.. Kutlarım.. Oya ve Bülent Eczacıbaşı dostlarım İstanbul'a nasıl bir görkem kazandırmışlar, bir daha gördüm..
Ali Akay.. Levent Çalıkoğlu.. Haşim Nur Gürsel..
Bu sergiyi hazırlayan üçlü.. Onları hem de nasıl kutlarım..
Bir sanatçı böyle mi anlatılır?.. Bir salona giriyorsunuz.. Önce bir yazı.. Okuyorsunuz.. Ya sanatçının kendi kaleminden, ya da bir bilenden.. Sonra o anlatıma paralel resimler o salonda..
Doyamıyorsunuz.. Merakla okuyor, heyecanla bakıyorsunuz..
Bir sergi değil bu.. Bir resimli roman..
Fikret Mualla'nın hayatı hem de ne roman olur, bilseniz..
Avrupalı, Amerikalı olsa, bugüne dek 10 film çıkarmışlardı en azından bu çok renkli, çok bohem ama ayni zamanda çok muhteşem yaşamdan..
Bizim haberimiz yok.. Fikret Mualla deyince, sanat çevrelerini çıkın, kaç kişi tanır?..
Mukadder Sezgin olmasa ben tanımayacaktım mesela..
Paris'te Kültür ve Turizm Müşaviri olarak bulunmuşken, Fikret Muallaları devlet adına toplamaya başlayan o.. Fikret Mualla'nın sanatçı kimliğini bize ilk anlatan o..
Ona da teşekkür.. Türk resminin en büyük isimlerinden biri.. En üretkeni olduğu tartışılmaz.. Paris'teki o sefil yaşamında, bir şişe şarap için mahalle bakkalında da çizdiği bilinirse, anlayın ne kadar çizdiğini, boyadığını.. Bu yüzden dünya üzerinde en çok taklidi, sahtesi olan ressam.. Kaç tane çizdiğini kimse bilmediği için, önüne gelen bir Fikret Mualla sürüyor piyasaya.. Fikret Mualla uzmanlarının ömrü sahteleri ayıklamakla geçiyor..
Özet.. Adamın yaşamının neresine baksanız ilginç, neresine baksanız meraklı..
Gençlik merakı futbol.. Çok da iyi oynuyor. Ayağı kırılmasa, ne olurdu acaba?.. Kırılan sadece ayak değil.. Kalp de kırılıyor beraber.. Sergiyi gezerken anlıyoruz, hayatının aşkı Hale bu topal adamı sevmiyor, sevemiyor..
Annesi İspanyol Gribi'nden ölüyor.. Hastalığı okuldan alıp eve getiren Fikret.. Çok sevdiği annesinin ölümünden de sorumlu tutuyor kendini.. Topal ayak ve dağılmış hayaller, kırık kalp, genç Fikret'i kaçışa, yok oluşa sürüklüyor.. O harika eserler öyle doğuyor işte.. O zaman..
Bakın, çok ama çok rahat saatler ayırın, bu sergiye.. Duvar yazılarını dikkatle okuyun.. Sonra resimlere bakın.. Sonra Fikret Mualla yaşamını hayalinizde canlandırmak için salon ortalarındaki banklara oturun, hem dinlenin, hem düşünün.. Sonra öbür salona geçebilirsiniz..
"Ben resimden anlamam" falan da demeyin.. Bu sergi resim meraklılarına, bu sergi uzmanlara değil..
Bu sergi "İnsan" için.. Sizin için.. Vaktim o kadar kısıtlı idi ki, hızla dolaştım ben.. Ama çıkarken serginin kitabını aldım. Orada gördüğüm her şeyi içeren..
Günlerdir kitabımla baş başayım.. Fikret Mualla'yı okuyor, Fikret Mualla'ya bakıyorum..
Siz de gezin.. Siz de bakın.. Osman Hamdi ile hafiften dalga geçerek bir Kaplumbağa Terbiyecisi de Fikret Mualla yapmış, kahkahalarla güldüm.. Siz de gülün..
Bu hafta sonu, bir hafta sonu, İstanbul Modern Sanat Müzesi'ne gidin.. Günü orada geçirin.. Müzeyi gezin.. Fikret Mualla'yı gezin.. İçerde, terasta harika bir de kafe var.. Orada sevgilinizle el ele oturun, dünyanın en güzel manzaralı müzesinde, dünyalar güzeli İstanbul Boğazı'nı seyrederek!..
Hayatınıza bir güzellik koyun..
"KENDİMDE resim yapacak gücü göremiyorum artık. Kendimi çok ölgün hissediyorum. Çalışmayı deneyen, çevresindekilerin söylediklerine inanmayı deneyen bir ölüyüm sanki. Ama aslında ne kendime inanıyorum, ne de çevremdekilere. Korkunç bir şey bu. Evet ölmek bu. Belki de çok fazla resim yaptım." (28 Mayıs l957)