Gördüğüm sahneler karşısında dilim tutuldu. Aslında benim, trafik falan yazmamam gerek.. Bu işin düzelmesine imkân yok..
Hem de nasıl civcivli bir trafikte Barbaros Bulvarı'ndan iniyorum. Önümdeki cip, 34 TC 824, aniden sola fırladı.. "Eyvah" dedim, "Adam dağıttı. Kontrolü kaybetti.. Şimdi takla atar.."
Akla başka ne gelir?.. Akıl bendeki gibi dar olursa..
Adam geri döndü Sevgili okurlar. Adam Barbaros Bulvarı'nı ikiye bölen banketi ezdi geçti karşıya.. U dönüşü yaparmış meğer..
Bu ne demektir?..
Barbaros Bulvarı, uygar bir kentin ana caddesi değil, dağ başı demektir..
Şimdi bunu o caddede yapmayı bırakın, aklına getirebiliyorsa bir sürücü, o kentte, o ülkede Trafik Polisi'nin saygınlığı "Sıfır" demektir.. Sıfır!..
Ama nasıl sıfır olmasın.. 100 metre indik, öbür kavşakta sebebi gördük..
34 M 0799 minibüs kırmızı ışıkta yolcu indiriyor.. Kavşakta, kırmızıda.. Camı açık şöförün.. Elini aşağı sarkıtmış, yanında duran bir adamın elini tutarak konuşuyor.. El sıkışılır.. El tutularak konuşma sürdürmek, çok iyi muhabbettir.. Allah eksik etmesin..
Kavşakta kırmızı ışıkta yolcu indiren minibüs şöförü ile herkesin içinde bu sahneyi yaratan aşağıdaki adam kim bilir misiniz?..
Nerden bileceksiniz. Aklınıza gelmez.. Kavşakta görevli trafik polisi.. Ve o polis, lafını bitirince, daha yeşile dönmeden renk, minibüse yol verdi. Tek başına çıktı minibüs kavşaktan. En sağdan, en sola ok gibi sürdü gitti.
Benim de dilim tutuldu..
Tutulmaz mı?..
Bu yazıyı niye yazdım peki.. Düzelsin diye değil.. Düzelmez.. Kesin düzelmez.. Sizler benim ruh doktorumsunuz.. Yazıp içimi boşaltıyorum, o işe yarıyor yazmam.. Bakırköy'e gitmemi engelliyor..
Peki sizler, böyle bir boşalma şansı olmayan sizler ne yapıyorsunuz, "Böyle gelmiş ve böyle gidecek" sahneleri izledikçe.