Bridget Jones'un üzerinden giderek, kadınımızda kendine güven sorununu ortaya atmıştık geçen pazar.. Çarşamba gecesi TV8'de Haşmet, Sunay ve Nebil'le de tartıştık.. Hep erkek erkeğe.. Peki kadınlarımız ne diyor.. Bana gelen e-maillerden üçünü seçtim size, bu haftasonu için.. Buyrun.. İsimler bende saklı..
***
Y'nin mektubu..
Bridget Jones'u ben de izledim. Şu an içinde bulunduğum durumla aynı nerdeyse. 25 yaşındayım. Güzel, tahsilli, iyi sayılabilecek bir iş. Ben de 2 kişi arasında sıkışıp kaldım. Biri (şu an birlikte olduğum kişi) eğitimli, kariyer sahibi, inanılmaz saygılı ve kibar (bu beni zaman zaman sıkıyor), her şeyden önce güvenilir, sözüne sadık, geleceği parlak, spordan sanata her şeyi konuşabildiğim, bir ömrü sorunsuz paylaşabileceğim ve en önemlisi fazlasıyla güvenilir biri.
Diğer tarafta ise oldukça yakışıklı, tahsilli, eğlenceli, anı yaşamayı seven, geleceği fazla düşünmeden hareket eden, inanılmaz çekici (bir bakışla bile karşısındakini baştan çıkarabilir), rahat ve uçarı biri. Aynı zamanda hâlâ aşık olduğum insan. Ama ben her şey mükemmel gidiyor derken ayrılmayı tercih ettim. Nedeni çok basit. Terk edilmekten, aldatılmaktan, üzülmekten ve hayal kırıklığı yaşamaktan korktuğum için onu terk ettim. Tabii sonrası pişmanlık ve gözyaşı.
Herkesin bayılarak baktığı yarın hakkında hiçbir zaman konuşmayan biriyle daha fazla birlikte olamayacağımı düşündüm. İyi halt ettim. Çok pişmanım ama çoktan iş işten geçti. Böyle bir durumda birçok kadın benim yaptığımı yapardı herhalde. Geleceğini paylaşabileceği, güvenilir olan kişiyi seçerdi. Şu an birlikte olduğum kişiyi seviyorum galiba ama sahip olduğu özelliklerden dolayı seviyorum. Sizin de dediğiniz gibi bu adam aldatmaz, terk etmez, gitmez. İdeal bir eş adayı belki de.
Ama bildiğim bir şey varsa ben birlikte olmaktan korktuğum kişiye hâlâ aşığım..
***
A'nın mektubu..
Pazar günkü yazınızı büyük bir keyifle, biraz da burnum sızlayarak okudum.. Evet.. Gazeteci mi avukat mı sorunuzun cevabı bence de gazeteci.. Esasında bu cevabı ben dört yıl önce, film ve sizin sorunuz ortada yokken kendi hayatımda verdim.. Bire bir yaşadım.. Çok mutlu oldum çok da üzüldüm... Ama böyle bir adam bulmak o kadar zor ki..
Kaybetsen bile, bir o kadar da değiyor..
***
E'nin mektubu..
Bridget Jones'un seçimi başlıklı yazını okurken gözlerim dolu dolu inan. Tam da benim ve çoğu kadının en zayıf noktası olan 'güven' konusuna parmak bastın. Gözlemlerin müthiş. Evet ben de, gönlüm gazeteciden yana olmasına rağmen kesinlikle iç geçirerek de olsa avukatı seçerdim. Ve bunun nedeni de senin yazdığın gibi "güven.." Ya bırakır giderse, ya yalnız kalırsam ona tam da alışmışken... O zaman o acıya nasıl katlanırım... Ne yaparım...
Biliyorum bunlar yanlış ve sen yazdıklarında sonuna kadar haklısın. Peki ama bana yardımcı olur musun? Sen, Sabah'ta yazmaya başladığın zamandan beri, tek kelimesini dahi kaçırmadan okuduğum, sayesinde sevmeyi, dokunmayı öğrendiğim biri olarak bana yardımcı olabilir misin? Nedir bu güvensizliğin çaresi? Bu, her şeyi kontrol altında tutmaya çalışmanın, "aman yanımda bulunsun, benim olsun da" dedirten duygunun çaresi? Yazının sonundaki şu cümlelerin var ya, "Ben mi kimi seçerdim.. Tabii tercihi 'Gazeteci' olacak kadar kendine güveni olan kadınları. Kendinden ve yaşamdan korkanlarla işim olmaz.." İşte bu cümleleri senin gibi yürekten, mertçe söyleyebilecek kadar kuvvetli olmayı, "kendime rağmen" hayatın karşısında dimdik ayakta durmayı nasıl da isterdim
Bana yardımcı olabilecek misin? Bunun sırrını bana verir misin?