Türkiye ile Ermenistan arasında 2009'da Zürih'te imzalanan ve ilişkilerin normalleştirilmesini amaçlayan protokoller ABD açısından çok önemliydi. Nitekim Hillary Clinton bizzat kendisi bu törene katılmış ve son dakikada çıkan bazı sorunları çözmek konusunda yardımcı olmuştu. Protokoller diplomatik bağların kurulmasını ve sınırların açılmasını öngörüyordu. Protokoller iki ülkenin parlamentosundan geçtikten sonra hayata geçecekti. Ama maalesef evdeki hesap çarşıya uymadı.
Azerbaycan'dan gelen sert tepki üzerine Ankara geri adım attı ve protokollerde olmayan bir koşulu masaya getirdi. Bu şart neredeyse yirmi yıldan fazla bir süredir Ermenistan işgali altında olan Dağlık Karabağ meselesinde bir çözüm bulunması şartıydı. Erivan doğal olarak bu yeni şartı kabul etmedi ve protokoller süreci tıpkı Dağlık Karabağ sorunu gibi buzdolabına girdi. Dört yıldır bu konuda tek bir yeni adım bile atılmadı.
Washington açısından bu durum rahatsızlık verici. Obama 2008'de, seçim kampanyası sırasında 1915 konusunda soykırım tezini kabul eden açıklamalar yapmış ve bu yönde Ermenistan lobisine sözler vermişti. Göreve geldikten sonra bundan vazgeçmek için meşru bir sebep aradı. Ermenistan ve Türkiye'nin aralarının düzelmesi için çalışmak ve 1915 konusunu bu iki ülkenin kuracağı bir tarih komisyonuna bırakmak Obama açısından vicdanen önemliydi. Zira bu sayede "biz ABD olarak sürece zarar verecek açıklamalar yapmak istemeyiz" demek mümkün olacaktı.
Şimdi 2015, yani yüzüncü yıl kapıdayken ve hem ABD Kongresi hem de Beyaz Saray üzerinde baskılar tekrar artacakken Ermenistan ve Türkiye arasındaki donmuş süreci canlandırmak Obama ve Dışişleri Bakanı John Kerry için önemli. O nedenle Washington elinden geleni yapmak ve protokoller sürecini tekrar canlandırmak istiyor. Ankara da bu konuda hemfikir. Erivan ile normalizasyonun gerçekleşmesinin, hem Türkiye'nin elini güçlendireceği, hem 2015 yaklaştıkça yoğunlaşacak olan Türkiye karşıtı kampanyaları önlemek konusunda etkili olacağı ortada.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun mevkidaşı Eduard Nalbantyan ile geçen hafta Erivan'da gerçekleştirdiği görüşmeyi bu çerçevede okumak gerekiyor. Peki, bu yeni diyalog sürecinden bir şey çıkar mı? Anlayabildiğimiz kadarıyla Ankara, Ermenistan'ın Dağlık Karabağ'ın etrafındaki yedi "reyon"un ikisinden çekilmesini istiyor. Buna karşılık sınırın açılması, diplomatik ilişki ve ekonomik yardım öneriliyor. Sanırım buna benzer bir öneri daha önce de Başbakan tarafından 2010'da Ermenistan Başkanı Koçaryan'a yapılmış ama bir sonuç çıkmamıştı.
Eğer Ankara sonuç almak istiyorsa kanımca bu meseleyi önce Azerbaycan sonra da Rusya ile görüşmeli. Şunu anlamak gerekiyor: Ermenistan için Türkiye ile ilişkilerin soykırım tezi önkoşul haline gelmeden normalleştirilmesini kabul etmek büyük bir tavizdi. Zaten diyaspora bu nedenle Erivan'a ateş püskürdü. Ermenistan soykırım konusunu önkoşul haline getirmezken, Türkiye'nin Karabağ'ı önkoşul yapmasını Erivan kabul edemez.
O nedenle Türkiye önce Azerbaycan'ı Karabağ konusunda daha geniş zaman sürecine yayılacak bir strateji için ikna etmeli. Evet, amaç bu işgali sona erdirmek olmalı ama Ermenistan ile sınırın açılması için Karabağ önkoşul haline getirilmemeli. Sınır açıldıktan sonra Türkiye'nin eli güçlenecektir. Bu nedenle önce sınır açılmalı ve arkasında hem Erivan hem de Moskova üzerinde ABD ile beraber yeni bir diplomatik baskı kurulmalıdır. Aksi halde bu yeni diyalog süreci kozmetik kalacaktır.