Gerek Türkiye'de gerekse bölgede tarihin hızlandığı bir dönemdeyiz. Türkiye iç politikada seçim dönemi ve Gezi olayının yarattığı toplumsal kutuplaşmayla uğraşırken, ülkenin stratejik çıkarlarını yakından etkileyen Suriye ve İran'da yeni bir dönemeçteyiz. Bu arada ABD'nin Suriye politikasında da bazı kayda değer ama sonuçta sembolik kalacağa benzer değişiklikler var.
Suriye'den başlayalım. İki aydır iç savaş dengeleri dışarıdan gelen askeri güçler sayesinde rejim lehine değişti. Kim bu dışarıdan gelen güçler? Başta komşu Lübnan'daki Hizbullah geliyor. Son zamanlarda Hizbullah'tan binlerce asker Suriye içinde rejim lehine savaşıyor. Bildiğiniz gibi Hizbullah Lübnan'da en önemli askeri güç. Aynı zamanda bir siyasi parti olarak Şii'lerin en etkili toplumsal ve siyasi temsilcisi. Suriye'ye dışarıdan gelen ikinci unsur, Hizbullah kadar etkin olmasa da, İran'ın Devrim Muhafızları. Sonuç olarak Suudi Arabistan ve Katar Suriye'deki Sünni direniş cephesine sadece askeri ve finansal yardım yaparken, İran ve Hizbullah kendisi cephede savaşıyor.
Durum böyle olunca Suriye'de direniş birçok stratejik bölgeyi kaybetmeye başladı. ABD askeri yardım konusunda daha doğru dürüst bir karar veremezken, hem Hizbullah hem de İran beraber bastırınca Esad karşıtı güçler kendi kaleleri olan Halep'te bile zorlanır hale geldiler. İşte bu konjonktürde ABD nihayet askeri açıdan daha aktif olmaya karar vermiş durumda. Esad rejiminin kimyasal silah kullanmış olmasının tescil edilmesi ve bu meselenin Obama tarafından "kırmızı çizgi" olarak görülmesi de ABD'nin bu politika değişikliğinde etkili oldu.
Şimdi merak edilen Obama'nın ne ciddilikte bir askeri yardım yapacağı. İşte bu noktada devreye İran'da değişen dinamikler geliyor. İran'da seçimlerden ılımlı bir isim olan Ruhani'nin çıkmış olması nükleer konuda diplomasi için cılız da olsa yeni bir umut doğurdu. Bu yeni ortamda Suriye'de İran ile bir "proxy" savaş durumu ABD açısından tercih edilen bir şey değil. Ayrıca Obama yönetiminin Suriye'deki radikal gruplar konusundaki çekincesi sürüyor. Durum böyle olunca Washington'dan Suriye'ye gelecek askeri yardım gene sembolik ve kozmetik seviyede kalacak gibi gözüküyor. Tabii ki bu arada ABD'nin G-8 zirvesinde gördüğümüz üzere Rusya ile bozulan ilişkilerini de hesaba katmak gerekiyor. Artık Obama ve Putin arasında yaşanan gerginlikten sonra kimse yeni bir Cenevre zirvesinden bahsetmez oldu.
Bütün bu dinamiklere bir bütün olarak bakarsak, Türkiye için başta Suriye olmak üzere diğer dış politika sorunlarında yeni bir ümit beslemek için pek bir neden yok. Suriye, Irak, Lübnan, İran, hep beraber Ortadoğu kazanında kaynamaya devam edecekler. Ankara'nın yapabileceği en yararlı iş, içerideki PKK barış sürecinde frene basmamak olacaktır. Umarız AK Parti Kürt meselesinde Okyanus geçerken Gezi meselesinde derede boğulmaz.