Chicago'da bu ay sonunda yapılacak olan NATO zirvesi transatlantik ittifakın Suriye ve Rusya stratejisi açısından ciddi bir sınav teşkil edecek. NATO zirvesinden hemen önce Camp David'de yapılacak olan G-8 Konferansına Putin'in katılmayacak olması, Rusya-ABD ilişkilerinde zor bir dönemden geçtiğimizin en son kanıtı. Obama 2008'de göreve geldiğinde Rusya ile ilişkilerde yeni bir dönem açmak istemiş ve bu politika "reset" olarak adlandırılmıştı. Aradan geçen üç yılı aşkın süre içinde bu "reset" stratejisinin başarısızlığı ortaya açık bir şekilde çıktı. Günümüz itibariyle ABD-Rusya ilişkileri George W. Bush dönemindekine benzer bir gerginlik arz ediyor.
Bush döneminde ilişkiler Gürcistan savaşı nedeniyle kopma aşamasına gelmişti. Bugün ise gerginlik yaratan iki temel konu var. Birincisi NATO Füze Savunma Sistemi. Moskova bu projenin İran'a karşı olduğunu kabul etmekte zorlanıyor. Soğuk Savaş döneminden kalan bir tehdit algılamasıyla Rusya, NATO'nun Doğu Avrupa ve Türkiye'yi kapsayan her türlü savunma projesinden rahatsız oluyor. Resmi Rus söylemine göre bu füzeler gerekirse bir gün Rusya'ya çevrilebilir. Bu nedenle Moskova NATO'ya karşı tehdit üzerine tehdit savuruyor. Aslına bakılırsa Moskova'nın kızgınlığının temelinde daha derine inen bir konu var: NATO'nun Doğu Avrupa, Baltık cumhuriyetleri ve Balkan'lara doğru genişlemesi. Rus yetkililer arasında hâkim olan söyleme göre, Moskova, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ABD'den NATO'nun Doğu'ya doğru genişlemeyeceği yönünde söz almıştı. Putin, Boris Yeltsin dönemindeki zafiyetler nedeniyle Rusya'nın ABD tarafından aldatıldığını düşünüyor.
Bu arada Türkiye'nin NATO Füze Savunma Sistemi için elzem olan radarlara "evet" demesi Ankara-Moskova ilişkilerinde de ciddi bir soğuma yarattı. Kuşkusuz Washington bu durumdan son derece memnun. ABD-Rusya ilişkilerinde ikinci gerginlik unsuru Suriye'de devam eden kriz. Suriye'de rejimin korunması Rusya açısından iki nedenle önemli. Birincisi jeo-stratejik açıdan Suriye'nin Tartus limanı Moskova'nın Akdeniz'e açılan yegâne kapısı. Rusya aleyhtarı bir rejimin Suriye'de göreve gelmesi ve ülkenin ABD yörüngesine girme riski doğal olarak Moskova'yı rahatsız ediyor. Ancak Rusya açısından Suriye'de asıl mesele rejimin egemenlik hakkı. Moskova NATO'nun Libya krizinde oynadığı askeri rolden son derece rahatsız oldu. BM Güvenlik Konseyi'nde Libya'da sivillerin korunması için "evet" oyu kullanan Moskova bu oylama sonrasında NATO'nun askeri operasyonlara başlamasını unutmuyor. Aynı hatayı Suriye'de yaparak askeri müdahaleye yeşil ışık vermek istemiyor Moskova. Aksi takdirde muhalefeti kanlı şekilde bastıran her otoriter rejime karşı dışarıdan askeri müdahale yönünde bir emsal oluşmaya başlayacak. Kuşku yok ki, Putin'i asıl rahatsız eden konu Arap Baharı denen demokratik halk hareketlerinin Rusya'ya sıçraması ihtimali. Otoriter bir rejim olan Rusya'da son zamanlarda taban kazanan protestolar artıyor.
Sonuç itibariyle Rusya nedeniyle BM Suriye konusunda paralize olmuş durumda. Annan Planı da Şam'daki son terör dalgası nedeniyle artık bir anlam taşımıyor. Yeni bir Suriye politikası için gözler şimdi demokratik cepheyi temsil eden NATO'ya çevrilecek. Bakalım Chicago'dan ne çıkacak?