Evet, Suriye'de korkulan senaryo kaçınılmaz hale geliyor. Beşar Esad rejimi büyük bir kriz ve siyasi açmazla karşı karşıya. Suriye bir aydır kaynıyor ve ülkenin genç diktatörü ateşe körükle gidiyor. Geçtiğimiz cuma günü değişim ve siyasi özgürlük isteyen göstericilerin üzerine ateş açıldı. El Cezire ve daha birçok uluslararası haber ajanslarına göre son bir aydır ülkenin çeşitli yerlerinde en az 330 ölü ve binlerce yaralı var. Durum Türkiye açısından son derece kritik. Eğer Suriye'de bu şiddet sarmalı devam ederse yanı başımızda bir iç savaş çıkacak. Vizeleri kaldırdığımız, sıfır-sorun politikasının en başarılı örneği olarak gördüğümüz, kardeşimiz diyerek bağrımıza bastığımız Suriye'de kan gövdeyi götürebilir. Kitlesel göç ve insani bir kriz ile karşı karşıya kalmamız işten bile değil. Beşar Esad eğer bugün vaat ettiği reformlara birkaç yıl önce başlasaydı değişim sürecini daha iyi idare edebilirdi. Ama bugün gelinen noktada Şam yönetiminin vaat ettiği reformlar inandırıcı olmaktan yoksun kalıyor. Üstelik reform vaat ettikçe, rejimin korktuğunu sezinleyen halk daha da fazlasını istiyor.
Bir bakıma Tunus ve Mısır'da tanık olduğumuz dinamikler Suriye'de de kendini göstermeye başladı. Henüz Şam'da yüz binler toplanmıyor olabilir. Ama şiddet sarmalı devam ederse gidişat bu istikamette. Fakat işler bu aşamaya geldiğinde, Suriye'deki rejim Tunus ve Mısır'da olduğu gibi barışçıl bir şekilde gitmeyecek. Suriye'yi, Mısır ve Tunus'tan farklı kılan çok büyük bir tehlike var: Ordu halkın üzerine ateş açma alışkanlığına sahip. Rejim bu açıdan sabıkalı. 1982 yılında, Hama şehrinde, Beşar Esad'ın babası Hafız Esad 20 bin kişiyi şehri topa tutarak katletmişti. Suriye, Mısır ve Tunus'tan farklı çünkü ülkede azınlık bir mezhep ülkenin çoğunluğu üzerinde hegamonya kurmuş durumda. Beşar Esad reform istese bile Alevi rejimin belkemiği olan polis teşkilatı, üst kademe askerler ve Beşar Esad'ın etrafındaki Alevi mafya ve "büyük amcalar" bu gidişe dur diyebilir. Zaten Beşar Esad 11 yıl önce iktidara geldiğinde birkaç siyasi reform yapmak istediğinde, rejimin gerçeklerini görmüş ve hemen vazgeçmişti.
ABD'den talihsiz açıklama
Washington'da bu konuyla ilgili yapılan analiz her zaman olduğu gibi gereksiz yere İran odaklı. Obama yönetimi Suriye'deki baskı rejimini ve ölümleri şiddetle kınarken, bu gelişmelerden kısmen İran'ı sorumlu tutan talihsiz bir açıklama yaptı. Sanki Suriye'nin halkın üzerine ateş açmak için İran'a ihtiyacı varmış gibi saçma sapan bir değerlendirme yapılıyor ABD başkentinde. Oysa durum açıkça gösteriyor ki, Suriye bütünüyle kendi dinamikleri içinde hareket ediyor. Suriye'de rejim zaten gereksiz yere ABD ve İsrail'i hedef gösteren komplo teorileri kuruyor. Washington'un da aynı mantıkla hareket ederek İran'ı hedef göstermesi simetrik bir talihsizlik. Peki bu karanlık tablo içinde Türkiye nasıl hareket etmeli? Ölüm kalım korkusu yaşayan bir rejimin Türkiye'den gelecek uyarılara ne kadar kulak vereceği tartışılır. Buna rağmen Türkiye son gelişmeleri çok daha sert bir dille kınamalıydı. Suriye'de demokrasi hayali üzerine kurulu idealist bir dış politika izleyelim demiyorum. Türkiye ulusal çıkarları ne gerektiriyorsa onu yapmalı. Türkiye'nin ulusal çıkarı Suriye'de istikrarlı bir yapının devam etmesi. Zaten tam da bu nedenle Ankara Şam yönetimini kınamalı. Zira halkın üzerine ateş açmak ülkeyi iç savaş götürecektir. İç savaştan daha büyük bir istikrarsızlık olamaz. Türkiye bunu yüksek sesle söylemeli. Yıllardır Beşar Esad üzerinde büyük bir etkisi olduğunu söyleyen AK Parti için Suriye'de baş gösteren kriz son yılların en zor dış politika sınavı. Suriye'nin tek demokratik dostu Türkiye. Hem kendi ulusal çıkarları için, hem de Suriye'nin kendi istikrarı için Ankara Şam üzerindeki bütün etkisini kullanmalı.