2011 çok hızlı başladı. Tunus'tan sonra hiç beklenmedik şekilde Mısır'da tarihe tanık oluyoruz. İtiraf etmeliyim ki, Tunus'ta yaşananlar Mısır'da olmaz zannediyordum. Zira Mısır'da farklı sosyal, siyasi, bölgesel ve küresel stratejik dinamikler devredeydi. Mısır'da devrim bütün bölgesel dengelerin altüst olması demek olacaktı. Henüz bu noktada olmadığımızı düşünüyordum. Yanılmışım. Mısır halkının Mübarek rejiminden duyduğu bıkkınlık ve nefret demek ki bizim zannettiğimizden çok daha fazlaymış.
Mısır'da halk kolay kolay ayaklanmaz, sistem bir şekilde kozmetik reformlar sayesinde ayakta kalır diyenler, Tunus ve Mısır arasındaki farklara bakarak bu sonuca ulaşıyorlardı. Her şeyden önce Tunus'un aksine Mısır'da siyasi istikrar Amerika için çok önemliydi. Zira Tunus'un aksine Mısır'ın jeostratejik önemi çok büyüktü. 1973'ten bu yana İsrail ile Camp David anlaşması sayesinde barışmış ve bölgedeki güç dengesini statüko lehine çevirmiş bir ülke Mısır. Bu nedenle ABD, AB ve İsrail için bölgenin en önemli aktörü Mısır'dır. 75 milyonluk nüfusuyla Arap dünyasının kalbidir aynı zamanda Mısır. Kahire 25 milyonluk nüfusuyla bölgenin ekonomik, siyasi, kültürel ve diplomatik başkentidir. Kahire'de değişim demek bütün Arap âleminde değişim demektir. Bütün bunlar nedeniyle Amerika Mısır'da hep istikrar istemiştir. İsrail'den sonra Washington'dan en çok ekonomik yardım alan ülke Mısır'dır. Mısır'da siyasi istikrar ABD için bölgesel güç dengesinin korunması, İsrail'in güvenlik içinde yaşaması, Arap dünyasının kontrol altında olması anlamına gelir. ABD'nin Mısır'da Mübarek rejimine destek vermesinin bir başka çok önemli nedeni daha vardır. Tunus'un aksine, Mısır'da en etkili muhalefet hareketi Müslüman Kardeşler'dir. Kimdir Müslüman Kardeşler? ABD'nin gözünde Müslüman Kardeşler, son derece radikal, şeriatçı, İsrail'i yok etmek isteyen ve terörizme göz kırpan bir siyasi harekettir. Aynı zamanda Müslüman Kardeşler bölgesel bir fenomendir. Mısır'da başlayan bu hareketin Filistin'deki izdüşümü Hamas'tır. Dolayısıyla, Mısır'da Mübarek giderse onun yerine Müslüman Kardeşler gelir korkusu, Washington'u hep Mübarek'e muhtaç kılmıştır. ABD, bu nedenle Mısır gibi bir polis devletine, bu diktatörlük rejimine "ehven-i şer" anlayışıyla destek vermiştir.
Mısır'da halk sokaklara dökülünce gözler doğal olarak hemen Washington'a çevrildi. Acaba Obama yönetimi nasıl tepki verecekti? Washington Mübarek rejimine sahip çıkaracak, her zaman yaptığı gibi "realpolitik" güçler dengesini mi gözetecekti? Yoksa "idealist" bir şekilde Obama yönetimi demokrasi ve halktan yana mı tavır alacaktı? Cuma gecesi Mübarek Mısır televizyonuna çıkıp patetik bir şekilde halka kabine değişikliği vaat ettikten bir saat sonra Washington'da bu sefer Obama Amerikan televizyonlarına çıktı. ABD gibi kendi içine dönük yaşayan bir ülkede Başkan'ın bir dış politika meselesi için ulusa seslenmesi zaten krizin ABD için ne kadar önemli olduğunun başlı başına açık bir göstergesiydi. Obama dengeli bir mesaj verdi Mübarek rejimine: "göstericilere karşı şiddet kullanmayın, insan haklarına saygı duyun ve hemen siyasi reformlara başlayın." Bu mesajdan ortaya çıkan sonuç gayet açıktı: Washington Mübarek rejimiyle arasına ciddi bir mesafe koyuyordu.
Şimdi durum bugün gayet açık. Ok yaydan çıktı. Mısır'daki gelişmeleri artık ne ABD, ne de Mübarek kontrol edebilecek durumda. Toplumdan gelen, kitlesel boyut kazanmış, gençlerin başı çektiği, gerçek bir halk hareketi yaşanıyor Mısır'da. Halkın taleplerine kulak asmayan, kendi bildiğini okuyan bir rejimin yok oluşuna tanık oluyoruz. Bu tarihsel gelişmenin temelinde küreselleşme, medyanın gücü ve tarihin önlenemez dinamikleri yatıyor. Bölge Amerika'ya ve diktatörlere rağmen değişiyor. 1989'da Avrupa'da yaşananlar şimdi Arap dünyasında yaşanıyor. Umarız kazanan kaos değil demokrasi olur. Heyecanla izlemeye devam edeceğiz.