"Deniz küçükken babasına çok düşkündü. Kadir'in tevkif edildiği günlerde Üsküdar Pazarbaşı İlkokulu'nda ikinci sınıftaydı. (...) Devamlı babasını soruyordu. Biz de, 'Okulda, nöbette,' diyorduk. Bir gün bize: 'Ben biliyorum. Babamı benden ayırmak için hapse attılar, ben gazetede okudum. Bizi kıskandılar!' dedi. Okulda ilk zamanlar hocası onu örnek öğrenci olarak gösterirmiş. Babasının komünist olduğunu öğrenince, tavrı tamamıyla değişmiş, her fırsatta ona kötü davranmış.
"Barış'a gelince, Kadir'i aldıklarında iki buçuk aylıktı. Babasını tanımıyordu. Üç yaşındayken ona bir bebek almıştım. Onu çok sevmişti. Bir gün sordum: 'Sen bu bebeğin nesisin?' 'Annesiyim!' dedi. 'Oğlum, sen erkeksin, bunun babası olursun,' dedim. 'Babası isem nerde benim hapsim?' diye cevap verdi. Barış babasını dört yaşlarında cezaevinde tanıdı. Eve döndüğümüzde babasını sorduklarında 'Baba dedikleri kocaman bir adammış' dedi."
***
Yukarıdaki alıntıda sözü geçen kişileri söyleyeyim. Deniz: Deniz Türkali ... Barış: Barış Pirhasan... Kadir: Vedat Türkali ...
Anlatan ise Vedat Türkali'nin eşi Merih Pirhasan .
Alıntının kaynağı Vedat Türkali kitabı (Hazırlayan: Sebahat Özdemir, Everest Yayınları).
***
Bu dörtlüyü (ayrıca Deniz'in kızı Zeynep Casalini'yi) yakından tanıma olanağını buldum. Deniz'i genç kızlığında tiyatroda seyrettim. Barış'in şiire adım atmasına tanık oldum. Zeynep'in bebekliğini gördüm. Vedat Türkali'yle bol bol tavla oynadım. Eşine ender rastlanır, sevgi dolu bir insan olan Merih hanımın yemeklerini yedim. O sıcak, mutlu aile ortamına imrenerek katıldım.
Ama o mutluluk ne çetin yollardan geçilerek, ne sınavlardan yüzakıyla çıkılarak elde edilmiş... Yedi sayfalık "Merih Pirhasan'la Söyleşi" bunu göstermeye yeter. Belki yukarıdaki kısacık alıntı bile.
***
Kitapta Cemil Meriç'ten Atıf Yılmaz'a, Atilla Dorsay'dan Ömer Kavur'a, Server Tanilli'den Ece Ayhan'a birçok imzanın sanatçıyla ilgili görüşleri, değerlendirmeleri, saptamaları, anıları yer alıyor.
"Dostları Vedat Türkali'nin Seksen Beşinci Yaşını Selamlıyor" gecesinde sanatçının yaptığı konuşma da yer alıyor kitapta. Yaşamını zaten biliyordum Türkali'nin, eşine sevgisini de. Konuşmada beni en etkileyen, Merih hanımı anlattığı bölüm oldu:
"Salt istediğim şeylerle uğraşmam için para sağladı, o minicik maşıyla. Her vakit biz onun kolları, kanatları arasında olduk. Şimdi bu yılı Vedat Türkali yılı diye ilan ediyorlar, sağolsunlar... Benim için bu yıl Merih Pirhasan-Vedat Türkali yılıdır."
Konuşmayı kapsamlı bir "Vedat Türkali Biyografisi" izliyor. Sanatta başarıların arkasında nasıl çilelerin bulunduğunu gösteren somut bir belge. Biyografiyi okurken, masa başında iki haftada kitap üretiveren kimi "çağdaş yazarlar"ın kulaklarını az çınlatmadım.
***
Doğrusu, bu tür kitapların pek ilgimi çektiğini söyleyemem. Çoğu yazılar birörnek övgülerden oluşur. Ama Vedat Türkali kitabının değişik bir yanı var. O da sanatçının "değişik yanları"ndan kaynaklanıyor sanırım.
Türkali romancı, şair, senaryo yazarı, oyun yazarı... Film bile yönetmişti. Bu nedenle, kitabı oluşturan yazılar bir tekdüzeliği değil, bir renkliliği getiriyor. Emin Karaca'nın "Polemikçi Vedat Türkali" yazısı bile tek başına bir cümbüş.
Bir Gün Tek Başına ile başlayıp Kayıp Romanlar ile süren bir serüveni daha yakından izlemek isterseniz Vedat Türkali kitabını okuyun derim. Aslında o serüvenin, bir başka "büyük serüven"in yansıması olduğunu göreceksiniz.
Bir aydının temel ilkelerini hep koruyarak, savunarak, "değişen çağ"ın ön saflarında nasıl yer alabildiğini de, tanıkların dilinden duyabileceksiniz.
Aslında tanıklara gerek yok, Türkali'nin yapıtları en büyük kanıt ya... Ben yine de Atilla Dorsay'ın sözleriyle bitireyim:
"Ne yaptıysa iyi yaptı, her zaman dürüst kaldı, her daim namuslu olmayı bildi. Bugün, başta kendisi, herkese vereceği hesap son derece açık ve nettir."