Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÜLKÜ TAMER

Benim futbolcularım

Neredeyse her Türk erkeği gibi, ben de futbol tutkunuyum. Uzun süredir stadlara adım attığım yok gerçi, ama televizyonda da maç kaçırmamaya çalışıyorum.
Baba Hakkı'ların dönemine yetişemedim. Gazhane'nin dumanları arasında Dolmabahçe'de maç seyretmeye başladığımda sahada Gündüz Kılıç'lar, Süleyman Seba'lar, Şükrü Gülesin'ler, Küçük Fikret'ler vardı.
Maç sonuçlarını, teknik direktörlerin, antrenörlerin taktikleri değil, futbolcuların hırsı belirlerdi.

***

Kaleciler arasında en çok Turgay'ı severdim ben. Fenerbahçe'nin efsane kalecisi Cihat'ı pek az izleyebildim. Turgay'ı, kaleyi Erdoğan'dan devralmasından sonra yıllarca, hiç eksilmeyen bir keyifle seyrettim.
Hani, "Şiir gibi futbol oynuyor," derler ya... Turgay, şiirle düzyazının karışımıydı. Şiirin inceliği, düzyazının sağlamlığı vardı onda. Topu köşeden çıkarıp umutsuzluğu umuda çevirirken şiirdi. Kalesinde bir başka kale gibi güvenle dururken ise düzyazı.
Bek denilince, önce iki ad geliyor aklıma, ikisi de sol bek: Doktor Vedii ile Mehmetçik Basri .
Vedii, Beşiktaş'ın en yararlı oyuncularından biriydi. Gösterişsizdi. Yalın bir futbolu vardı. Edebiyatta onun futbolunun karşılığı, olsa olsa "araştırma-inceleme" olurdu. Okur çoğunluğunun ilgisini çekmeyen, insanın başucunda bulundurduğu değil de, kitaplığında sakladığı bir kaynak. Eksikliğini ancak yokluğunda fark ettiğiniz bir kitap.
Fenerbahçeli Basri ise her maçını, son maçını oynuyormuş gibi oynardı. Coşkulu bir destandı. Yürekliliğin, çılgınlığın ve fiyakanın simgesiydi.
Sağ haflar arasında Fenerbahçeli Selahattin'i severdim en çok. Kendisi gibi incecik bir futbolu vardı. Hem oynar, hem oynatırdı.
Santrhaf denince Ali İhsan Karayiğit . Soyadının kendisine tam anlamıyla yakıştığı pek az insandan biriydi. Karaydı. Yiğitçe oynardı.
Büyük keyifle izlediğim sol haf ise Çengel Hüseyin'di. Belki ondan daha başarılı sol haflar gelip geçti Dolmabahçe'den; ama ben Çengel Hüseyin'i izlerken ayrı bir tad alırdım. Tam çengeldi gerçekten, adamını kıskıvrak yakalar, bırakmazdı.
Forvette, birbirlerinden kolay ayıramayacağım oyuncular vardı. Sözgelimi, sağaçıkta... Galatasaraylı İsfendiyar, Beşiktaşlı Süleyman Seba, İstanbulsporlu Kasapoğlu ... Ama Fenerbahçeli Küçük Fikret bir başkaydı.
Fikret Kırcan, futbolunu da kendisi gibi yakışıklı kılmıştı. Zarifti. Karşısındaki beki çalımla yere indirip çizgiye doğru ilerlerken, neredeyse dönüp ondan özür dileyecek incelikteydi.
En sevdiğim futbolcuları sıralarken, beni en çok zorlayan "mevki" sağiç olmuştur hep. Fenerbahçeli Erol ile Can, Galatasaraylı Suat, İstanbulsporlu Aydemir ... Can, gerçek anlamıyla bir top cambazıydı. Suat'ın oyununu hiç unutmadım. Topu göğsüyle yumuşatırken futbol oynamıyor da, bale yapıyordu sanki. Ya Aydemir'in frikikleri?
Ama benim sağiçim Recep'ti. Recep Adanır . Topu götürürken, pasını verirken, başını hafifçe kaldırıp şutunu atarken bambaşkaydı. Tam bir karakartaldı. Galatasaray'da oynarken bile Beşiktaşlı Recep olarak seyrederdik onu.
Santrforum elbette Metin Oktay . Türk futbolunun en usta golcüsü. Şimdi bir oyuncu ceza alanına topla girip de kaleciyle karşı karşıya kalınca bile ne olacağını kestiremiyoruz. Metin ise ceza alanı dolaylarında topu ayağına alıp kaleye doğru bir baktı mı, "Goool!" diye bağırmaya başlardık.
Lefter, bence sadece soliçlerin değil, yurdumuza gelmiş geçmiş futbolcuların en büyüğüydü. Gerçekten "Ordinaryüs Profesör" dü. Dersini uyutarak değil, sihirbazlık gösterileri yaparak, tadını çıkara çıkara verirdi.
Solaçıklar arasında Şükrü'nün yeri ayrıydı. Şükrü Gülesin, hem futbol oynar, hem "show" yapardı. Bayram yeri gibiydi. Topu ayağına aldığı anda şenlik başlardı. Bir yandan topla, sahayla, sahanın çizgileriyle, karşısındaki futbolcuyla, kendi takım arkadaşlarıyla, hakemlerle didişir, bir yandan da ortasını yapar, golünü atardı. Ama hep keyif alarak, keyif saçarak yapardı bunu.

***

Çocukluğumun, ilk gençliğimin futbolcuları bunlardı. Saydıklarımın dışında daha niceleri var... İstanbulspor'un kalecisi Sabih ile soliçi İhsan, Vefalı Tahtabacak İsmet, Beykozlu Ekerbiçer, Beşiktaşlı Nazmi, Galatasaray'ın Baba Gündüz'ü, Reha'sı, Kadri'si... Kimler, kimler yok ki.
Böylesine renkli oyuncuları seyretmiş olduğum için kendimi şanslı sayıyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA