Bu yaz okuduğum en ilginç kitaplardan biri, Marc Dugain'in Edgar'ın Laneti (Çeviren: Aysel Bora ; Merkez Kitaplar) oldu. 19241-972 arasında tam 48 yıl boyunca FBI Başkanlığı yapan Hoover'in belgelerden yola çıkılarak yazılmış öyküsü, ayrıntılı bir araştırmanın ürünü.
Hoover denilince, sanatla ilgilenenlerin aklına Hollywood'da başlatılan "cadı avı" gelir önce.
***
Amerika'da "Komünizm korkusu" 1917 Sovyet Devrimi'nden sonra başladı.
"Dünyayı sarsan on gün", kapitalizmin yıkılabileceğini göstermişti. Bu düzenin savunucuları, duydukları korkuyu kısa sürede bir "ulusal korku" ya dönüştürmeyi amaçladılar. Hükümet de "ülkeyi Ruslara satmak isteyenlerin kimler olduğunu ortaya çıkarmak" amacıyla 1919'da geniş çapta bir soruşturma açtırdı.
Bu alanda çalışmalar yapmak üzere, Temsilciler Meclisi'ne bağlı ilk komite 1930'da kuruldu. Başkanı Hamilton Fish, "Komitenin sadece komünistlerin peşinde olduğunu" belirtti.Meclis üyelerinden Samuel Dickstein, ülke için Nazizmin de büyük bir tehlike olduğunu ileri sürdü, bu konuda da araştırma yapılmasını istedi.
Dickstein'e aldıran çıkmadı. 1938'de Amerika'ya Karşı Çalışmaları Araştırma Komitesi kurulduğunda, Dickstein komiteye alınmayacak, ilk başkan Martin Dies, sadece komünizm tehlikesini araştıracaklarını, başka eylem ve eğilimlerle ilgilenmeyeceklerini söyleyecekti.
***
1929-1931 arasında bu korku daha da arttı. Kapitalizmin temelleri sarsılmaya başlamıştı. Ekonomi çökmek üzereydi. Kapitalist düzenin temsilcileri, bir baskı ve propaganda kampanyasına giriştiler. Ortaya "Hayat, Sovyet Rusya'yla bir savaştır" gibi sloganlar atıldı; Sovyetler Birliği'nin Amerika'yı ele geçirmek isteyen, bu amaçla geniş bir casusluk şebekesi kuran bir devlet olduğu kanısı yerleştirilmeye çalışıldı. Her komünist, Sovyet Rusya'nın bir ajanıydı. "Dünyanın en büyük gösterisi" olarak nitelendirilebilecek bir "Komünist avı" düzenlendi.
Bu arada İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. ABD, büyük düşmanı SSCB ile birlik oldu. Ama bu düşmanlık savaş sırasında da sürdü. MacArthur, 1945'te "Rusların Nazilerden daha büyük bir tehlike" olduğunu ileri sürmekten kaçınmadı. Bazı yorumcular, Amerika'nın Japonya'ya atom bombası atmasına bu görüşün yol açtığını söylediler. Avrupa'da savaş sona ermişti; Sovyetler Amerika'ya Doğu'da yardım edebilirler, zaferi paylaşabilirlerdi. Atom bombası buna engel olmak için atılmış, iki yüz bin kişi öldürülerek "Kızıl Ordu'nun pençesinden kurtarılmıştı"!
Savaştan sonra Amerika'ya Karşı Çalışmaları Araştırma Komitesi, sendikalardaki, üniversitelerdeki, sinematiyatro endüstrisindeki komünistleri ortaya çıkarmak için geniş çapta bir soruşturma açtı. Bu soruşturmada suçlu bulunanlar kara listeye alındılar, işsiz kaldılar, yoksulluk çekmeye mahkum edildiler. Anayasanın kendilerine sağladığı hakka dayanarak tanıklık etmemekte direnenler
"Komiteyi aşağılamak" suçuyla hapse atıldılar. Whittaker Chambers ile Richard M. Nixon'ın casuslukla suçladıkları Alger Hiss, ölüm cezasına çarptırıldı.
Bu arada yeni bir "önder" belirdi: Senatör McCarthy. McCarthy, komünistlerin devlet dairelerine sızdığını ileri sürerek yeni bir kampanya açtı, "cadı avı" nı hızlandırdı; Kore Savaşı'nın başlamasından komünistleri sorumlu tuttu. I.F. Stone gibi birkaç gazeteci, Kore Savaşı'na Komünistlerin değil, Güneydoğu Asya'yı denetim altında tutmak isteyen Amerikan emperyalizminin yol açtığını söylediler, ama Rosenberg'lerin bu cadı kazanında öldürülmelerine engel olamadılar.
Amerika'da "ihanet yılları" olarak adlandırılan bu dönemin en önemli yaratıcılarından (ya da daha doğrusu, uygulayıcılarından) biri Edgar Hoover'di. Adı kısa sürede "soğuk savaş" la özdeşleşti.
***
Başmimarı Hoover olan, çıkarlar, karaçalmalar, yalanlar üstüne kurulu bu eylemlere dünyada birçok aydın karşı çıktı.
Albert Einstein, 12 Haziran 1953 tarihli New York Times gazetesinde yayımlanan "açık mektup" unda şunları yazacaktı: "Bu ülke aydınlarının karşı karşıya bulunduğu sorun son derece ciddidir. Gerici politikacılar bütün aydınlara kuşkuyla bakılmasını sağlamakta başarılı olmuşlardır.
Bu başarıdan sonra şimdi öğretme özgürlüğünü baskı altına alma, kendilerine boyun eğmeyenleri aç bırakma çabalarına girişeceklerdir.
"Aydınlar azınlığı buna karşı ne yapmalıdır? Gerekirse cezaevine girmeyi, parasız kalmayı, ülkenin çıkarları uğruna kendi çıkarlarından olmayı göze almalıdırlar.
"Bunu yaparken anayasaya sığınmamalı, onurlu bir yurttaşın böyle soruşturmalara katılamayacağını haykırmalıdırlar.
"Yeterli sayıda kimse bunu yapabilirse, başarı kazanılır. Başarı kazanılamazsa, bu ulus köle olarak yaşamayı zaten kabullenmiş demektir."