SABAH'TAN MEKTUP
Antik Yunan'dan bu yana tüm düşünürler tüm felsefi akımların ve sistemlerin kalbine "Kuşku"yu koyarlar. Hatta bazıları "Düşünüyorum, o halde varım" deyişini "Kuşkulanıyorum, o halde varım" diye değiştirirler.
Kuşku, iyidir; çünkü gerçeğe ulaşmanın kaldıracıdır.
Ama ne yazık ki, kuşku, hastalıklı beyinlerde komplo teorileri üretir.
Ve ne yazık ki, bu komplo teorileri, bilginin önündeki tüm sınırların ve duvarların kalktığı çağımızda ışık hızıyla tüm evlere, yani tüm bilgisayarlara ulaşıyor. Sosyal medyanın dinamik mi dinamik katkıları sayesinde...
ABD neredeyse 12 yıldır 11 Eylül saldırılarıyla ilgili komplo teorilerini çürütmeye çalışıyor. Doğrusu pek başarılı olduğu da söylenemez.
Komplo teorileri, dezenformasyondan beslenir.
Dezenformasyon ise gerçeğin en amansız düşmanıdır. Gerçeği yiyip bitiren, öldüren habis tümördür.
***
Kanada'nın Otranto kentinde yaşayan bir okurum, Taksim Meydanı'nda başlayıp tüm yurda yayılan olayları körükleyen dezenformasyon sağanağıyla ilgili bir mail gönderdi. Şöyle diyor: "1960 darbesinde lise üçüncü sınıf öğrencisiydim. Olayların içinde yaşadım. O zaman da Babıali medyası bir ay boyunca yalan dolu gazeteler bastı. Keşke günümüz gençlerini zaman tünelinde o dezenformasyon günlerine döndürebilsek de gerçeği-yalanı ayırt edebilseler..."
Okurumun kastettiği 27 Mayıs 1960 darbesi öncesi ve sonrası Demokrat Parti iktidarı, özellikle de Başbakan Adnan Menderes aleyhine üretilen yalanlar. Hem de ne yalanlar. Birini dün Cihan Haber Ajansı geçtiği bir yorum-haberde hatırlattı:
28 Nisan 1960'ta İstanbul Üniversitesi öğrencilerini sokağa döken eylemle ilgili olarak yayılan söylentilerde, "200-300 gencin öldürüldüğü, cesetlerinin kıyma makinelerinden geçirilip daha sonra Konya yolunda asfaltın altına döküldüğü" fısıldanıyordu.
Daha vahimi bu söylentiler, iri manşetlerle dönemin gazetelerinin birinci sayfalarından da halka aktarıldı.
O tarihte ortaokul öğrencisi olan benim belleğime kazınan o manşetlerin bazıları bugün bile gözümün önünde...
***
Sosyal medyanın sorumsuzluğuna çare bulmak pek kolay değil.
Ama meşru medya, televizyonlar ve gazeteler sorumlu davranmak zorundalar. Sorumlu davranmakla ve sorumluluklarının gereğini yerine getirmekle yükümlüler.
Biz SABAH Ailesi olarak, yayın anlayışımızı bu ilkeye bağladık. Sıkı sıkıya.
***Sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir hafta dileğimle...