Bu coğrafyanın yetiştirdiği en yetenekli ve en hayırlı evlatlardan Emin Maluf (Amin Maalouf), "Doğu'nun Limanları"nda okurlarını Levant'ın tespih tanesi gibi sıralanan limanlarında dolaştırır.
(Not: Hepsi de birbirinden muhteşem diğer yapıtlarını herhalde ezbere sayabilirsiniz: Tanios Kayası, Semerkant, Afrikalı Leo, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri, Baldassare'nin Yolculuğu, Beatrice'den Sonra Birinci Yüzyıl... Bu diziye bugünlerde en az öncekiler kadar önemli bir halka daha ekleniyor: "Les Desorientes". Bu sözcük Fransızca'da şaşkın, yönünü şaşırmış, pusulası şaşmış anlamına geliyor. Ne var ki, Emin Maluf öyle bir dil cambazlığı yapıyor ki, anlatmak mümkün değil. "Desorientes" sözcüğünün içinde "Orient" var, yani Doğu. Maluf'un kitabına koyduğu bu ad hem "Doğusunu şaşırmış" anlamını içeriyor, hem de Doğu'dan kopmuş veya Doğusuzlaşmış. Kitabı Türkçe'ye kazandıracak yayınevinin ve çevirmenin koyacakları adı merakla bekliyorum... Amin'im, affedersiniz, Emin'im, onu da Lübnan Dağları'nın sedirleri kadar görkemli Maluf'un önceki eserleri kadar seveceksiniz.)
***
Gelin ben de size pencerelerden Ortadoğu'yu seyrettireyim...
Ben ne zaman gözlerimi Ortadoğu ve onun uzantısı olarak gördüğüm İran üstünden Kafkasya coğrafyasında dolaştırarak ruhumu dinlendirmek ve belleğimi dinçleştirmek istesem, pencereden pencereye koşarım.
İlk pencereden 16 Mayıs 1916 tarihli Sykes-Picot Anlaşması'nı görürüm. Hani şu, İngiltere ile Fransa'nın Ortadoğu'yu paylaştıkları anlaşmayı.
Öbür pencereden 2 Kasım 1917 tarihli Balfour Bildirisi'ne göz atarım. Hani şu İngiltere'nin Museviler'e Filistin'de "Ocak" oluşturma hakkı veren taahhüdünü. O bildiri önce Adolf Hitler'in "Holokost"unun gerekçesi oldu, daha sonra, 1948'de BM Genel Kurulu kararıyla İsrail'in kurulmasının.
Bir başka pencereden ABD Başkanı Woodrow Wilson'ın 8 Ocak 1918 tarihli ünlü 14 maddelik bildirisine göz atarım.
Tarih sırasıyla dolaşmaya devam ederim...
İşte şu 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşması penceresi...
Şu 3 Aralık 1920 tarihli Gümrü Antlaşması penceresi...
Şu 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşması penceresi...
Şu 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması penceresi...
Şu 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması penceresi...
Şu 5 Haziran 1926 tarihli Ankara Antlaşması penceresi...
Şu 4-11 Şubat 1945 tarihlerinde Karadeniz kıyısında ABD, Sovyetler Birliği, İngiltere ve Fransa'nın Avrupa'nın ve Ortadoğu'nun paylaşımında uzlaştıkları gizli Yalta Anlaşması ve protokolü...
Bir pencere biraz zor açılır; kim bilir belki de zamanın hükmüne yenik düşüp, küflendiği için: 17 Mayıs 1639 tarihli Kasr-ı Şirin Antlaşması...
Bir pencere imalat hatasından mı nedir, ilk bakışta biraz sırıtır: Amerikalı emekli Yarbay Ralph Peters'in 2006 Haziran'ında Amerikan ordu gazetesinde yayınlanan ve o tarihten beri NATO kurmaylarının masalarını veya çekmecelerini süsleyen
"Kan Sınırları" adlı analizi...
***
Yukarıdaki pencerelerin birbiriyle bağlantılarına ilişkin yorumlara benim bazı itirazlarım var.
Örneğin, Lozan Antlaşması, bize öğretildiğinin aksine, Sevr Antlaşması'nı yırtıp atmadı.
Ya ne yaptı? Sadece Türkiye ile Yunanistan ve de Oniki Adalar nedeniyle İtalya arasındaki sınırları çizdi.
Çünkü; Türkiye'nin İran'la sınırı 1639 tarihli Kasr-ı Şirin Antlaşması ile kayda bağlanmıştı.
Türkiye'nin Kafkaslar'daki sınırları 1920'deki Gümrü ve 1921'deki Kars Antlaşmaları ile belirlenmişti.
Türkiye'nin Suriye ile sınırı 1921'deki Ankara Antlaşması ile saptanmıştı.
Türkiye'nin Bulgaristan'la sınırı 29 Eylül 1913'te, yani İttihat Terakki döneminde imzalanan İstanbul Antlaşması ile kesinleşmişti.
Irak sınırına gelince; genç Türkiye Cumhuriyeti, Cemiyet-i Akvam'daki, yani Milletler Cemiyeti'ndeki ayak oyunları sonucu İngiltere'den müthiş bir diplomatik ve stratejik gol yiyince, 1926 Ankara Antlaşması ile Misak-ı Milli'den ilk ve tek ödünü vermek zorunda kalmıştı.
Yani bir Yunanistan'la sınır sorunu gelmişti Lozan'da masaya...
***
Şimdi birileri, Atlantik'in öte yakasındaki bazı önemli odaklar, bu sınırların en eskisini, 1639'da Kasr-ı Şirin Antlaşması ile belirlenen hattı mıncıklamaya başladılar.
Bizim değil, İran'ın başına dert açmak için.
Nasıl? Onu da yarın anlatayım.