Bugün, Küba'daki Amerikan üssü Guantanamo'da bulunan cezaevine ilk terör suçluları ya da zanlılarının gönderilmesinin 10'uncu yıldönümü.
Biliyorsunuz; 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra ABD ordusu ve CIA, başta Afganistan ve Pakistan olmak üzere dünyanın her yerinde "Terörist avı" başlattı ve yakaladığını Guantanamo'ya kapattı. Uluslararası Af Örgütü'nün verilerine göre, 2011 sonu itibariyle Guantanamo'da 171 tutuklu var. Aslında hukuk açısından onlara tutuklu değil, gözaltında tutulanlar demek daha doğru olur.
Gözaltının da bir sınırı, bir süresi olur ama Guantanamo sakinlerinin ezici çoğunluğu bugüne kadar ne mahkeme önüne çıkarıldılar, ne de hangi suç iddiasıyla Küba'daki cezaevine gönderildiklerini öğrenebildiler. Yani ABD onları ne yargılıyor, ne salıveriyor. Tek taraflı "Savaş hukuku" hükümlerini işletiyor. Bir başka ifadeyle, "Galiplerin Adaleti"ni uyguluyor. Böyle hukuk, böyle adalet olur mu?
Guantanamo'nun 10'uncu yılı dolayısıyla Batı medyasında çarşaf çarşaf yorumlar yayınlanıyor. Örneğin, Uluslararası Kriz Grubu'nun üyesi olan İngiliz yazar William Sharcross, "Teröristlerin adil bir yargılamaya hakları var mı" diye sorduktan sonra şöyle diyor:
"Nazi savaş suçlularının yargılandığı Nürnberg Mahkemeleri ile Guantanamo aynı kefeye konamaz ama iyi örnek ile kötü örnek mukayesesi için bir işe yarayabilir. Konuyu iyi biliyorum, çünkü babam Nürnberg Mahkemesi'nde İngiltere'yi temsil eden savcıydı.
Bizler 'Kötü' kavramını sürekli yeniden icat ediyoruz. El Kaide, İkinci Dünya Savaşı'nda mağlup edilen faşizmle karşılaştırılabilir. Ama bu, işlenen suçlar ne kadar korkunç olursa olsun, sanıkların adil yargılanmalarına bir engel oluşturamaz. Çünkü adil yargılanma hakkı, demokratik ülkelerin temel değerlerinden biridir.
Adalet, kararlarında halkın hoşuna gitme kaygısıyla hareket edemez. Nürnberg'deki hukukçular gibi biz de 'Galiplerin Adaleti' yaklaşımından uzak durmak zorundayız."