SABAH'ın İzmir Temsilcisi Ünal Ersözlü ile birlikte yaptığımız 36 saatlik Samos kaçamağının notlarını aktarmaya devam ediyorum.
Kaldığımız otelin sahibi, 1964'te Yunanistan'a sürdüğümüz atadandededen İstanbul Rumu, müthiş canayakın Yannis Papayorgi ile sohbet ediyoruz. Otelin Ege'den esip dağa doğru yükselen rüzgârın serinlettiği bahçesindeyiz.
- Yannis, "Kriz teğet geçti" dedin. Örneğin, seni ne kadar etkiledi?
- Emekli maaşımı 100 kâğıt (Euro) düşürdüler. Paskalya ikramiyesinden 300, Noel'inkinden 400 kestiler. Tatil, yani yaz ikramiyesinden henüz söz eden yok ama öderlerse ondan da herhalde 400 kağıt gidecek.
- Peki, Yunan devleti bu cömertliği için değirmenin suyunu nereden buluyor?
- Nereden olacak, Evropa'dan. Ama galiba artık değirmenin suyu kurumak üzere.
- Hiç şüphen olmasın. Sen yine de şanslı sayılırsın. Çünkü artık ikramiye bir yana, yeni emekli olacaklara kıdem tazminatı da verilmeyecek.
- Deme ya...
- Ben değil, AB yetkilileri söylüyor. Devletinizin kasasının başına da Almanlar geçecek.
- Adam sen de... Genç palikaryalar düşünsün... (Burada "Boş ver" anlamına elini sallıyor.)
Uzo'sundan iri bir yudum alıyor, bir parça "Feta" (Tadına doyum olmayan keçi peyniri) atıyor ağzına, yuttuktan sonra derin bir "Ohhh" çekiyor.
***
O kadar gamsız ki Yannis, butik otelinin 18 odasından sadece 4'ü dolu. Birinde kendisi kalıyor, birinde eşi Sofia, ikisinde de ben ve Ünal!
Anlatıyor: "Sabahın köründe kapının çalınmasıyla uyandım. Açtım. Bir Yunan çift. Atina'dan gelmişler. Oda istiyorlar. 'Boş oda yok' diyerek başımdan savdım."
- Neden müşterileri kovuyorsun?
- Onlarla mı uğraşacağım canım. Tut ki, odayı verdim. Geceliği ne kadar? Tarifeye göre çift yataklı oda 60 euro. Şimdi bunlar ne yapacaklar? Gece geç saatlere kadar odanın ışığı yanacak, klima sabaha kadar çalışacak. Gitti mi 10 euro. Sonra sabah kalkıp onlara kahvaltı hazırlayacağım. Eeee, kahvaltıda taze ekmek isteyecekler. Haydi, fırına koş. 4 kilometre gidiş, 4 de dönüş. Onun da benzin masrafını düş. Kahvaltıdan sonra plaja gitmek, ardından adayı gezmek isteyecekler. Ücretsiz şoförlüklerini yapacağım. Tonla da benzin harcayacağım. Düş bir 20 euro daha. Daha sonra maliyeciler gelecek, 'Yannis efendi, nerede bunların kayıtları kuyutları?' Zaten ceza kesmek için bahane arıyorlar. Neye uğraşayım canım! Boş ver gitsin..."
Gül Allah gül... Tam o sırada Yunan çift yeniden gelmesin mi? Adam adeta yalvarıyor: "Burayı çok sevdik, ne olur bize bir oda..."
- Odaların hepsi dolu dedim sana.
Adam çevresine bakıyor, bizden başka kimse yok. Acıklı bir ifadeyle, "İsterseniz bulursunuz efendim" diye mırıldanıyor.
Hayret; Yannis insafa geliyor:
- Tamam, tamam. Size bir oda vereyim. Ama şartlarım var: Denize, şehre gitmek için başınızın çaresine bakacaksınız. Fazla cereyan harcamayacaksınız. Parayı peşin ödeyeceksiniz.
Adam hepsini kabul ediyor, eşi de başıyla onaylıyor. Yannis ahlaya oflaya resepsiyona gidiyor, bir odanın anahtarını almak için.
***
İşte böyle bir adam Yannis. Sanki onu daha önce bir yerlerde görmüşüm duygusuna kapıldım. Belleğimi taradım. Tabii ya... Tabii ya...
Nikos Kazancakis'in romanından fırlamış Zorba o. Ta kendisi. "Hayde bre... Hayde... Bir, iki, üç... Hop... Hop...
Hop... Benim gibi adamlar bin yıl yaşamalı." (Mikis Teodorakis'in bestesi sirtaki eşliğinde Girit sahilinde dans eden Anthony Quinn'i düşünün. İşte Yannis o.)
Samos izlenimlerimin üçüncü ve son bölümünü de yarın anlatayım.