Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Batı gözüyle

Türkiye, Arap isyanlarında gerçekçi, dikkatli, gelişmelere göre güncelleştirilen tepki vermeye çalışıyor. Örneğin, Tunus'ta ihtiyatlı bir tutum izledi; çünkü son güne, yani silahlı kuvvetler ağırlığını koyuncaya kadar muhalifleri temsil eden bir lider ya da oluşum yoktu.
Mısır'da önce Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'i reform yapmaya, çoğulcu sisteme geçmeye, özgür seçimle halk iradesini parlamentoya yansıtmaya çağırdı. Ancak güvenlik güçleri Tahrir Meydanı'ndaki göstericilere ateş açınca ve ölü sayısı hızla artmaya başlayınca, Mübarek rejiminin meşruiyetini yitirdiğini ilk ilan edenlerden oldu. Başbakan Erdoğan açık açık Mübarek'e "Git" çağrısı yaptı.
Bahreyn'de yönetim ile muhaliflerin arasındaki derin krizin tüm Arap yarımadasını, tüm Ortadoğu'yu yakacak bir mezhep çatışmasına dönüşmemesi uyarısında bulundu ve gizli diplomatik girişimlerle ateşi bir ölçüde düşürdü.
Libya'da önce iki tarafla da diyalog kurdu, Kaddafi'yi reformlara teşvik etmeye çabaladı, sivil muhaliflere saldırıların yoğunlaşmasıyla doğru orantılı olarak tepkisinin dozunu yükseltti ve olaylar artık geri dönüşü olmayan bir yola girince rejimin meşruiyet dışına çıktığı sonucuna vardı ve bunun gereğini yaptı: Trablus'taki büyükelçiliği kapattı.
Suriye'de de önce Beşşar Esad'a halkın taleplerine ve beklentilerine yanıt vermesini tavsiye etti. Protestolar yayılınca bu tavsiyesini "Acil" çağrıya dönüştürdü. Güvenlik güçlerinin müdahalesinin bilançosu ağırlaştıkça Suriye senaryoları yeniden yazıldı. Bize göre, bu yeni senaryoların sonunda Beşşar Esad yönetiminin düşmesi ya da devrilmesi giderek güçlenen bir seçenek olarak öngörülecek.
Şimdi Türkiye'nin isyanların genişlediği iki ülkede iki farklı kaygısı var.
Libya krizinin ülke bölünmeden çözülmesini sağlamak için uğraş veriyor.
Suriye krizinin hem bir iç savaşa yol açmadan, hem de ülkenin parçalanması tehlikesi doğurmadan aşılması için çabalıyor.
Türk Dışişleri'nin Arap isyanları diplomasisi bu kadar net.
Ama Batı medyasında tablo o kadar açıklıkla görülemiyor ya da okunamıyor.
Okunamadığı için de her kafadan farklı ses, her kalemden farklı yorum çıkıyor.
O kadar ki iş en ciddi gazetelerde bile "Acayip komik" diyebileceğimiz kadar ciddiyetini yitirmiş yorumlara yer verilmesine kadar vardı.
Alın size birkaç örnek:
"Arap dünyasını silip süpüren ayaklanmalar Türkiye'nin, uzun soluklu politikalarına gittikçe büyüyen bir meydan okumayla karşılaşmasına neden oluyor. Türkiye birkaç yıl gibi kısa zaman içinde Ortadoğu'nun en dinamik gücü olarak ortaya çıktı. Ancak Libya'da haftalardır süren Türk diplomasisi çöktü. Suriye'de de benzer bir durum beklenebilir." (The New York Times)
"Türkiye'nin Ortadoğu hamlesi Arap baharı ortamında bocalıyor. Bölgesel kargaşa Türkiye'nin Kaddafi ve Esad gibi müttefiklerini tehdit ederken, Mısır gibi yeni rakipler yaratıyor. Uluslararası Kriz Grubu'nun Türkiye Masası Sorumlusu Hugh Pope, Türkiye'nin yeniden Batı'ya doğru yönelebileceği görüşünde." (Jerusalem Post)
"Arap âlemi beş aydır süren karışıklıkla mücadele ederken, Türkiye'nin çevresinde gerçekleşen değişikliklere yönelik bir politikasının olup olmadığını anlamak biraz güç." (Foreign Policy)
Ve bir de bölgeden bir ses, Lübnan gazetesi "El Mustakbel"in yorumu:
"Türkiye barışçıl bir politika üstüne kurulu diplomasi yürütüyor. Bunun en büyük delili Libya'da yaşandı: Ankara'nın Arap dünyasında yaşanan değişimler konusunda izlediği strateji Davutoğlu'nun sözlerinde karşılığını buluyor: Soğuk Savaş döneminden kalan ve değişmesi gereken Arap rejimlerini barışçıl bir şekilde değiştirmek."
Anlaşılan Başbakan Erdoğan'ın ya da Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun Batı medyasına Arap isyanlarına Türkiye'nin bakışı üstüne derli toplu bir açıklama yapması farz oldu.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA