Moskova'dayız. Başbakan Erdoğan'la birlikte. Elbette epeyce bakan ve işadamının eşliğinde. Gezinin nedeni: Türkiye'nin son dönemde komşularla "Sıfır problem" politikasını pekiştirmek için geliştirdiği "Üst Düzey İşbirliği Konseyi" konseptinin Rusya versiyonunun ikinci toplantısı.
Ve elbette dönüşü hızlanan dünyamızdaki gelişmelere ilişkin istişareler de mönüde var: Arap Sokağı'ndaki isyanlar (Not: Libya'daki sonu kestirilemeyen iktidar mücadelesine Türkiye ve Rusya bugüne kadar aşağı-yukarı aynı pencereden baktı: Katliama hayır, insani trajedilere hayır, ama Libya'ya askeri müdahaleye ve askeri önlemlerin en daniskalarından biri olan uçuşa yasak bölge ilanına da hayır. Özetle; insani kaygılarla tanımı iyi yapılmış sivil müdahaleye evet ama içişlerine ve de Libya'nın egemenlik haklarına doğrudan tecavüz anlamına gelecek her türlü askeri girişime hayır...)
Ve elbette Erdoğan'ın gerek Başkan Dimitri Medvedev, gerekse Başbakan Vladimir Putin'le ikili görüşmelerinde, iki ülkenin ilgili bakanlarının da katılacağı "Üst Düzey İşbirliği Konseyi"nde artık iç içe geçmiş olan enerji ilişkileri de adamakıllı masaya yatırılacak.
(Not: Programda Erdoğan'ın Türk-Rus İş Forumu'nda konuşması, daha sonra Tataristan Cumhuriyeti'nin başkenti Kazan'da bir dizi temas da yer alıyor.)
Türkiye ile Rusya arasında, daha doğrusu TBMM Hükümeti (Meclis Başkanı olarak Atatürk'ün liderliğindeki bakanlar kurulu) ile Sovyet Rusya arasında 16 Mart 1921'de imzalanan Moskova Anlaşması'nın 90'ıncı yıldönümüne denk gelen ziyaret, jeopolitik ve jeostratejik açılardan da ilginç bir döneme rastlıyor. Rusya Federasyonu'nun başdöndürücü küresel gelişmelerin de zorlamasıyla bir kavşağa geldiği bir döneme. Açalım. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden geçen hafta Moskova'daydı. Rusya'nın en iyi diplomasi gazetecilerinden biri olan Fiodor Lukyanov, Başkan Barack Obama'nın yardımcısının bu ziyaretinin perde arkasını deşeleyen yorumunda ilk bakışta "Akla ziyan" tepkisi gösterilebilecek bir iddia ortaya attı.
Sıkı durun... Lukyanov'a göre Biden, Rusya Federasyonu Başbakanı Putin'e NATO Genel Sekreterliği'ni üstlenmesini önerdi!
Rusya, NATO üyesi değil. Dahası Rusya ile NATO'nun ilişkileri inişli-çıkışlı. Hele ABD'nin NATO ambalajına sardığı "Füze Kalkanı" projesinden sonra inişi çıkışından misliyle fazla.
Peki, ne Beyaz Saray'ın, ne de Kremlin'in bugüne kadar yalanlamadığı Lukyanov'un bu iddiası ne anlama geliyor? Cevap: Ufuktaki yeni düşmanlara veya hasımlara karşı Rusya'yı Batı ittifakına katmak, Rusya'yı da Batı gücünün ayrılmaz bir parçasına dönüştürmek. Kim o yeni düşmanlar veya hasımlar?
Cevap: Çoğul takısını atın. Tek bir ülkeden söz ediliyor. Daha doğrusu tüm stratejistlerin düşlerine (Not: Yoksa kâbuslarına mı desek) tek bir ülke giriyor: Çin!
Çünkü tüm strateji uzmanlarının senaryoları eninde sonunda Çin'le kapışma sahnesiyle noktalanıyor. Önce ekonomik savaş, daha sonra...
Ah, unutmadan; Lukyanov bu yılın sonuna kadar gerçekleşeceğini öne sürdüğü Rusya'nın NATO üyeliğine de emsal olarak Türkiye'yi gösteriyor: Nasıl Türkiye, Kore Savaşı'nda Batı ittifakıyla aynı cephede yer almasının ödülü olarak NATO'ya girdiyse, Rusya da Batı'nın yeni cephelerindeki savaşlarına (Not: Hem somut, hem soyut anlamda) el vererek Batı'nın bir parçası olduğunu kanıtlayabilir ve de ödülünü alır. Bu savaşların ilk sınavı: Moskova'nın Arap isyanlarında Batı ile uyumlu bir politika izlemesi. Özellikle de Libya'da.
Yukarıda belirttik; Türkiye ve Rusya bugüne kadar, Kaddafi rejimine ve de muhaliflerine karşı birbirine yakın politikalar yürüttüler. Ancak bizim bu satırları yazdığımız gün, Rusya Federasyonu Başkanı Dimitri Medvedev'in Kaddafi, oğulları ve yakınlarının hem Rusya'ya girişlerinin, hem de Rusya'daki olası mali operasyonlarının yasaklandığını açıklaması, bugüne kadar izlenen politikalardan sapma anlamına mı geliyor? Ya da Rusya'ya NATO kapılarının açılması, Putin'e de Lukyanov'un iddia ettiği gibi NATO Genel Sekreterliği koltuğunun hazırlanmasının taşları mı döşeniyor? Hep birlikte göreceğiz.
Ancak şurası kesin: Erdoğan'ın bu gezisi, tarihin soluğunu tuttuğu günlere denk geliyor. İzleyin...