Arap isyanlarıyla yatıp kalkıyoruz. Birkaç haftada diktatörlerin devrildiği Tunus ve Mısır, başkaldırının sona yaklaşmakta olduğu Libya, Yemen ve Bahreyn, hafiften hafiften hareketlenen Cezayir, Fas, kuzeyiyle-güneyiyle Irak, ilk kıpırtıların başladığı Suudi Arabistan...
Ve sırasını bekleyenler...
Ve Arap coğrafyasının dışında da işbaşındaki yönetimlerin uykularının kaçmaya başlaması...
Ama sadece Türk kamuoyu değil, tüm dünya medyası kitlelerin, özellikle de gençlerin "En köklü" değişim talepleriyle sokağa döküldükleri bir ülkeye hak ettiği önemi vermiyor. Bu ülke, Lübnan.
Doğu Akdeniz'de avuç içi kadar toprak parçasına sıkışmış bu ülkede hafta sonundan beri gençler ayakta.
İstekleri? Rejimin değil, devletin kökten değişmesi... Dinlere, mezheplere, cemaatlere dayalı sistemin yıkılıp "Laik" bir düzene geçilmesi... Lübnan'ın bağımsızlığını kazandığı 1943'ten, hatta daha da eskiye gidersek 1840 ve 1860 katliamlarından bu yana süregelen dengelerin alaşağı edilmesi...
Facebook'ta örgütlenip sokağa dökülen bu gençlerin taleplerini kavrayabilmek için Lübnan'daki kamusal ve toplumsal yapıyı anlatmamız gerekiyor.
Lübnan'da anayasa ve yasalara göre, bireyler kendilerini "Yurttaşlık" temelinde değil, bağlı oldukları din, mezhep ve cemaate göre tanımlamak zorundalar. Hakları, görevleri ve hatta hayatları bu dini aidiyete göre biçimleniyor. Örneğin, hangi dinin mensubuysalar, o dinin mabedinde, o dinin görevlilerince nikâhları kıyılıyor. Çünkü medeni kanun yok.
Lübnan 18 dini topluluktan oluşuyor. Sayalım:
Hıristiyanlar: Maruni, Ortodoks Yunan, Katolik Yunan, Gregoryan Ermeni, Katolik Ermeni, Ortodoks Süryani, Katolik Süryani, Ortodoks Asuri, Keldani, Kopt, Melkit, Protestan.
Müslümanlar: Sünni, Şii (Caferi), Alevi, İsmailiye, Dürzi.
Ve 18'inci cemaat olarak sayıları 100 kadara inmiş olan Yahudiler.
Devletin zirvesi, bu dini topluluklar arasındaki sözde dengeye göre dağıtılıyor: Cumhurbaşkanı mutlaka Maruni, başbakan mutlaka Sünni Müslüman, meclis başkanı mutlaka Şii Müslüman.
Bakanlar Kurulu mutlaka 18 dini topluluğun sayıca önemlilerinin hepsinin temsilcilerini barındırmak zorunda: Maruni, Ortodoks Yunan, Katolik Yunan, Ortodoks Ermeni, Sünni, Şii, Dürzi...
Parlamentonun 128 sandalyesi dini topluluklar arasında bölüştürülüyor: 64'ü Hıristiyanlar'a, 64'ü Müslümanlar'a.
Hıristiyanlar'a ayrılan 64 sandalye şöyle dağıtılıyor: 34 Maruni, 14 Ortodoks Yunan, 8 Katolik Yunan, 5 Ortodoks Ermeni, 1 Katolik Ermeni, 1 Protestan, 1 diğer (Asuri, Kopt, Keldani...)
Müslümanlar'a verilen 64 sandalyenin dağılımı da şöyle: 27 Sünni, 27 Şii, 8 Dürzi, 2 Alevi.
Hıristiyan ve Müslüman milletvekillerinin bloklar halinde hareket ettiklerini sanmayın: Herkes herkesle işbirliğine gidiyor, herkes herkesin altını oyuyor.
Lübnan'da en son nüfus sayımı 1932'de yapıldı. O sayımda en büyük topluluk Maruniler çıktığı için, cumhurbaşkanlığı -ve de genelkurmay başkanlığı- onlarda.
Peki niye yeni bir sayım yapılmıyor? Cevap: Yapılamıyor. Çünkü anayasaya göre yasak!
Bu inanılmaz mezhepçilik, cemaatçilik Lübnan'ı tümüyle tutsak aldığı için siyaset çürüdü: Her cemaat sadece kendi yandaşlarının çıkarlarını temsil ediyor.
Siyaset çürümekle kalmadı, devlet de yozlaştı: Her siyasetçi kendi yandaşlarının çıkarlarını temsil ettiği için, kamu ihaleleri ve kamu görevleri, bu kritere göre dağıtılıyor, paylaştırılıyor ya da peşkeş çekiliyor.
İşte bu yapıyı yerle bir etmek için şimdi her dinden, her mezhepten, her cemaatten gençler "Laik cumhuriyet istiyoruz" sloganıyla meydanları inletiyorlar.
Bir gün başarırlarsa, en büyük Arap devrimini gerçekleştirmiş olacaklar. Lübnan'ı iyi izleyin.