Şili'de 33 madencinin 69 gün sonra yerin 700 metre derinliğinden teker teker çıkarılışlarını izlerken, içimi dolduran derin ferahlama duygusunu incecik bir sızı deldi.
Neredeyse 30 yıllık bir anının ve acının sızısıydı bu.
1980'lerin başıydı. O zamanlar Yeni Asır'da yazı işleri müdürüydüm. Bir gün İtalya'dan bir haber geldi: 9-10 yaşlarında bir çocuk bir kör kuyuya düşmüştü. Adı, Alfredo'ydu.
Öylesine kördü ki kuyu, aşağı inmek mümkün değildi. Önce kuyuyu genişletme planları yapıldı, vazgeçildi: Dipteki Alfredo toprak, taş ve kaya altında kalabilirdi.
Sonra paralel kuyu açma ve o kuyunun dibinde kazılacak bir tünelle çocuğun sıkıştığı kör kuyuya geçme planları yapıldı. Çok zaman alacağı düşünülerek ondan da vazgeçildi. Ardından tıpkı bugün Şili'de başarıyla uygulandığı gibi, dar bir galeri veya kuyu açıp, sarkıtılacak çelik sondajla Alfredo'yu yukarıya çekme seçeneği üstünde duruldu...
Bu arada zaman akıp geçiyordu.
Kuyunun dibinden yükselen "Babacığım... Babacığım... Çok korkuyorum... Çok acıktım... Çok susadım..." çığlıkları her gün biraz daha zayıfladı... Zayıfladı... Ve sonunda sustu. Alfredo ölmüştü.
Olaydan 40 küsur gün sonra ulaşılabildi minik çocuğun cansız bedenine.
Ve o 40 küsur gün boyunca Yeni Asır'da her gün Alfredo'dan haber verdim. Her gün çığlığını duyurdum. Her gün ağladım. 5 Ağustos'ta yerin 700 metre ve 700 bin ton altında mahsur kalan Şilili madencilerin 17 gün sonra, 22 Ağustos'ta sağ oldukları anlaşılıp zamana karşı kurtarma yarışı başlatılınca, Alfredo rehberim oldu.
SABAH'ta her gün ama her gün kurtarma operasyonundaki gelişmeleri yansıttık. Ve her gün ama her gün haberin bir köşesine mutlaka 33 madencinin yer altında geçirdikleri günün sayısını logo olarak koyduk. Kum saatinden dökülen tanecikler gibi logodaki sayı arttı, arttı... "Yer altında 25 gün... 30 gün... 46 gün... 55 gün... 66 gün..."
Ödüm kopuyordu; ya kum saati boşalmadan önce onlara ulaşılamazsa diye...
İşte o nedenle dün madencilerin yer üstüne çıkarılışlarını izlerken içimi derin bir ferahlama duygusu doldurdu. Ve de küçük Alfredo'nun küllenmeyen sızısı...