Bu köşede dün 1560'larda Padişah II. Selim ile Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa'nın akıl ettikleri, 1930'larda Sovyetler Birliği lideri Josef Stalin'in gündeme getirdiği, üç yıl önce de Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin ile Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev'in tozlarını silkeledikleri bir projeden söz ettik:
Hazar Denizi ile Karadeniz'i bir kanalla birleştirmek... 700 kilometrelik bu kanalla, Asya-Avrupa ticaretinin yolunu en az 1.000 kilometre kısaltmak...
Putin, "Atla deve değil" demişti, "10-15 milyar dolara bitiririz." Son üç yılda maliyeti biraz daha arttı: 25 milyar euro gerekiyor kanal için.
Ve dedik ki, dünkü yazımızda, "Yakın bir gelecekte Rusya ve Kazakistan bu mega projeyi gerçekleştirmek için işbirliği yapmaya karar verdiklerini açıklayacaklar..."
Ve de ekledik: "Bu kanalla Orta Asya'nın, Kafkaslar'ın, Karadeniz'in jeopolitiği yepyeni boyutlar kazanacak..."
Çünkü Nazarbayev'in "Avrasya" adının verilmesini önerdiği Hazar Denizi-Karadeniz kanalına ek projeler de geliştiriliyor: Rusya ile Çin arasında bir otoyol inşa edilmesi gibi...
Geçenlerde konuyla ilgili bir yazıda okuduk: Çin ile Avrupa arasında deniz yoluyla yapılan ticaretin sadece yüzde 5'i bu kanala yönlendirilirse, transit ülkeleri yılda en az 2.5 milyar euro geçiş vergisi alacaklar.
Daha da önemlisi; bu kanal sayesinde Kazakistan ve Azerbaycan birer "Deniz gücü"ne dönüşecekler. Açık denizlerde cirit atacak filoları olacak. Aynı şekilde, bugün Basra Körfezi'nden ve Hürmüz Boğazı'ndan Hint Okyanusu'na açılabilen İran, Karadeniz'e de çıkacak. Hem ticaret filosuyla, hem de savaş gemileriyle.
Hele bir de AB "Tuna Stratejisi"ni raftan indirirse, Avrasya Kanalı'yla Karadeniz'e gelen İran gemileri, Tuna'yla Avrupa içlerine kadar uzanabilecek.
O proje olmasa bile Boğazlar'dan Akdeniz'e açılmasının önünde hiçbir engel kalmayacak.
Projenin Türkiye'ye olası getirileri ise başdöndürücü... Batı pazarlarına ulaştırılan Hazar petrolü ve doğalgazı, Avrasya Kanalı sayesinde neredeyse ikiye-üçe katlanacak. Ve tüm o gazın, petrolün geçiş yolu Türkiye olacak. Bir bölümü tankerlerle, büyük bölümü de Türkiye'yi doğudan batıya, kuzeyden güneye kat eden ve edecek petrol ve gaz boru hatlarıyla...
Özetlersek; bu devasa projenin beş aktörü var: Rusya, Kazakistan, İran, Azerbaycan ve Türkiye.
İran'ı bir Karadeniz sahildarı olarak görmeye şimdiden kendimizi alıştıralım. Yani, Türkiye ve Rusya ve de Avrasya Kanalı'yla yakından ilgilenen Çin, nükleer krizin yaptırımlarla, tehditlerle değil, diplomasiyle çözülmesi için bastırırken sadece bugünün değil, yarının İran'ını da göz önüne alıyorlar.
Bir başka deyişle, İran bugün önemli ama yarın daha da önemli olacak.
O yüzden saydığımız ülkeler İran'a en deneyimli, en başarılı diplomatlarını gönderiyorlar. Bu kervana Kazakistan da katıldı: Yaklaşık 2.5 yıldır Ankara'da görev yapan Büyükelçi Bagdat Amreyev'i Tahran'a atadı. "Neden Amreyev" diye sorduk Kazak dostlarımıza. Yanıtları: "Çünkü zor misyonların adamı o."
Bugün Cumhurbaşkanı Gül'e veda ziyaretiyle Ankara'daki son görevini de tamamlayacak olan Amreyev ardında parlak bir bilanço bırakıyor: Onun döneminde Nazarbayev 7 kez Türkiye'ye geldi, Cumhurbaşkanı Gül de 5 kez Kazakistan'a gitti. Gelip-giden başbakanları, bakanları, bürokratları, teknokratları, işadamlarını saymaya kalksak, kalın bir cilt tutar.
Nazarbayev, Amreyev'i Tahran'da görevlendirerek Avrasya satranç partisinde hamle yapıyor ama Türkiye'ye de bir "Vezir" gönderiyor: Su gibi Türkçe konuşan Milli Eğitim Bakanı Janseyit Tuymabayev.
Tuymabayev'le tanışma fırsatını bulduğumuz için rahatlıkla ve de güvenerek söyleyebiliriz: İyi bir tercih.