Hepimizin evinde bir "Pandora'nın Kutusu" vardı. İçine tabularımızı koyup kilitlediğimiz. Ve kuşaktan kuşağa miras bıraktığımız.
Hepimizin dolabında bir "Cin Şişesi" vardı. İçine yasaklarımızı koyup tıpaladığımız. Kazara mantarı fırlayıverir korkusuyla yanından bile geçmediğimiz.
Sonra günün birinde şiddetli bir deprem oldu. Hem "Pandora'nın Kutusu", hem de "Cin Şişesi" kırıldı. Tabular, yasaklar ortalığa saçıldı.
Fay hatlarındaki enerjiyi ne tetikledi?
Orhan Pamuk'un 2005 Şubat'ında 4 İsviçre gazetesinin (Tages-Anzeiger, Solothurner Tagblatt, Basler Zeitung ve Berner Zeitung) ortak hafta sonu eki "Das Magazin"de yayınlanan demecindeki "Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü ama hiç kimse bunları konuşmaya cesaret edemiyor" meydan okuması mı?
2006 Aralık'ında aralarında Yaşar Kemal, Prof. Gençay Gürsoy, Prof. Ahmet İnsel, Prof. Zafer Üskül, Prof. Asaf Savaş Akat, Murathan Mungan'ın da bulunduğu 100'ü akademisyen 320 aydının yayınladığı "Kürt sorunu için sivil çözümde buluşalım" bildirgesi mi? Şu çağrıyı yapıyorlardı: "Çatışma ortamının tamamen sona ermesi için, eylemde, fikirde ve yüreklerde silahların bütünüyle susması gerekiyor..."
2007 Ocak'ında Hrant Dink'in cenaze töreninde atılan "Hepimiz Ermeniyiz" sloganı mı? 2008 Aralık'ında başlatılan "1915'teki büyük felaket inkâr edildiği için Ermeni kardeşlerimden özür diliyorum" kampanyası mı?
2008 Mayıs'ında yayınlanan 250 imzalı "Demokrasi İçin Aydınlar Bildirgesi" mi? Şöyle diyorlardı: "Tarihten gelen pek çok sorun, günümüz sıkıntılarıyla birleşerek ağırlaşmakta ve yaşamımızı bir karabasana çevirmektedir..."
Belki biri diğerini tetikledi, tüm fayları birden harekete geçirdi; belki kimi öncü, kimi artçı şok oldu...
Ama toplumsal belleğimizin kör kuyularına attığımız acıların, korkuların, acıtan anıların, derinden derine kanayan yaraların, tabuların, cümlesi birden başımıza üşüşüverdi.
Özel Harp Dairesi'nin tezgahı 6-7 Eylül 1955 olaylarından 1990'lardaki faili meçhullerin toplu mezarlarına...
1960 ihtilalinden 1980 darbesine ve de 28 Şubat 1997 post-modern darbesine...
Ermeni tehcirinden Kürt sürgününe...
Her şey, tüm "İyi saatte olsunlar" tabuları günlük tartışma mönümüzün vazgeçilmez malzemeleri arasına girdi.
İşte bu bellek çalışması, bu sessiz toplumsal devrim, Fransa'da bir kitabın konusu oldu. Adı: "Avrupa'nın Türk Aydınlarına İhtiyacı Var mı?" Yazarı: Paris'teki Sosyal Bilimler Yüksek Etütler Okulu öğretim üyelerinden Prof. Vincent Duclert.
Duclert, kitabın başlığındaki soruyu 190 sayfada yanıtlıyor: "Evet, Avrupa'nın Türk aydınlarına ihtiyacı var." Ve nedenini şöyle açıklıyor:
"Sadece Türkiye konusunda aydınlanmak için değil, Avrupalılar'a sivil yükümlülüklerin önemini, toplumlarda siyaset ihtiyacını, milliyetçiliğe eleştirel akılla karşı durmayı ve bireylerin egemenliğini hatırlattığı için Türk aydınlarına ihtiyaç var. Onlar tek kelimeyle Avrupa'ya tarihini hatırlatıyorlar. Yani geleceğini..."
Bu ilginç, bir o kadar da önemli kitabın en kısa zamanda Türkçe'ye çevrileceğini umuyoruz...