Bölücü terör örgütü PKK'nın "Şehir yapılanması" diye tanımlanan birimi KCK'ya (Koma Ciwaken Kurdistan-TM, yani Kürdistan Topluluklar Birliği-Türkiye Meclisi) karşı geçen ilkbaharda başlatılan operasyonun belediye başkanlarını hedef alan 5'inci dalgası için düğmeye basılmasında 4 olay etkili oldu.
Daha doğrusu 4 olay, bardağı taşırdı.
1- Habur'dan girişlerdeki gövde gösterisi.
2- Tokat'ta 7 askerin şehit olduğu saldırı.
3- Kapatılan DTP'nin milletvekillerine yönelik istifa baskısı.
4- Kapatma kararını protesto için düzenlendiği iddia edilen ama aslında Ankara'yı test eden sokak gösterileri.
Bu 4 olayın 4'ünün de perde gerisinde KCK var.
KCK'yı etkisizleştirmek
Habur'dan girişlerin örgütün gövde gösterisine dönüştürülmesi kararı Kandil'de KCK yöneticilerince kararlaştırılıp en ince ayrıntısına kadar planlandı. En başta da KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ile Konsey Üyesi Duran Kalkan tarafından.
Tokat'ta 7 askerin şehit edildiği hain pusuyu PKK adına KCK yönetimi üstlendi. Murat Karayılan açıkça "Saldırıyı biz yaptık" dedi. Daha iki gün önce Duran Kalkan bir kez daha saldırıyı sahiplenip, "Tokat eylemi laftan anlamayanlara mesajdır" açıklaması yaptı.
DTP'nin Anayasa Mahkemesi'nce kapatılmasından sonra Kandil'deki KCK üst yönetimi milletvekillerinin topluca istifa etmelerini istedi. Bu talep ya da talimat bizzat Murat Karayılan tarafından açıklandı. Milletvekilleri İmralı'nın "Henüz istifa zamanı değil, Meclis'te kalsınlar" mesajı sonucu görüş değiştirince Karayılan bu kez Emine Ayna aracılığıyla yoğun baskı uyguladı.
Ve nihayet, DTP'nin kapatılması kararından hemen sonra patlak veren ve ölümlü şiddet olaylarına da yol açan sokak gösterileri KCK'nın talimatıyla düzenlendi. "Talimatın gereğini yerine getirme" ve "Lojistik altyapısını hazırlama" görevi de belediye başkanlarına verildi.
Böyle bir yapı varken ne açılım yapılabilirdi, ne de Kürt kökenli vatandaşlarımızın iradelerini özgürleştirmek mümkün olabilirdi.
Açılım yapılamazdı; çünkü milletvekilleri KCK'ya rağmen adım atamazlardı. Üstelik o milletvekillerinin arasında KCK'yla aynı çizgide olanlar, aynı politikayı benimseyenler de bulunuyordu. Ayrıca eski DTP'li milletvekillerinin katıldıkları Barış ve Demokrasi Partisi'nin yönetim kadrosunda KCK operasyonunun daha önceki halkalarında gözaltına alınıp sorgulananlar da bulunuyordu.
KCK budanmadıkça Kürtler'in özgür iradelerini kullanmaları da kolay değildi. Çünkü KCK bölge, il, ilçe, mahalle, hatta sokak meclisleri örgütlenmesiyle tüm Güneydoğu'yu ve Türkiye'nin diğer kesimlerindeki Kürt kökenli yurttaşlarımızı tam anlamıyla gözaltında tutuyordu.
Peki, açılım için saha temizlendi mi? Açılım süreci rayına oturabilecek mi? Bu soruların yanıtını toz duman dağılınca öğrenebileceğiz.
Ve tabii bir de PKK, Kongra-Gel, KCK dışı Kürt siyasetçileri ve siyasal oluşumları ortaya çıkma cesareti gösterirlerse...