25 yıllık kanlı dönemin artık kapanmakta olduğunu anlamak için "Eve dönenler"e öncülük eden Seydi Fırat'ın SABAH'a açıklamalarını okumak yeterli:
"Mahmur kampına gittiğimde, insanlar Türkiye'ye gelmek için adeta üzerime atladılar. Ağladık, sarıldık, o sahneleri anlatmak çok zor."
Oysa Mahmur'dakileri dönüşe ikna için başta BM Mülteciler Yüksek Komiserliği temsilcileri olmak üzere birçok yetkili yıllarca dil döktü. Verilen her türlü güvenceye rağmen, bir kişi bile dönmedi. Şimdi "Dönmek isteyen var mı" diye soranın "Üstüne atlıyorlar!"
Hiç kuşkumuz yok; Mahmur'daki havanın benzeri Kandil'de de esiyor.
İki boyutlu vizyon
Adını koyalım: Bu değişiklik, örgütün çözülmesinin değil, varlığının anlamını yitirmeye başlamasının sonucu.
Devlet dün İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın bir daha hatırlattığı gibi, bir hedef, bir "Kardeşlik Projesi", bir vizyon ortaya koydu: 1- Terörsüz Türkiye. 2- Demokratik standartların yükseldiği Türkiye.
İkincinin yolu, ilkinden geçiyor. Terör bitmeden demokratik standartların yükseltilmesi aşamasına geçilemez.
Geçildiğinde de çok farklı bir tablo ortaya çıkar: Herkesin köken, inanç ve kültürel değerlerine saygı gösterildiği, farklılıkların özgürce yaşandığı, "Kopenhag Kriterleri"nin tam uygulandığı ve içselleştirildiği bir Türkiye.
İşte bu proje kapıları açtı. "Makulde buluşma", "Demokraside kenetlenme", "Toplumsal barışı güçlendirme" zeminini yarattı.
Kandil'den ve Mahmur'dan gelenlerin "Yetkililere ulaştırmak istedikleri" mektuptaki talepler de bu parametreleri yansıtıyor. Neler isteniyor mektupta? Sayalım:
Türkiye'nin gerçek anlamda demokratikleşmesine bağlı olarak, diyalog ve müzakere yoluyla Kürt sorununa demokratik siyasal çözüm bulmak.
Özgür, birlikte
Türkiye demokratik ulusunun bir parçası olarak Kürt halk kimliği temelinde ve anayasal güvenceye sahip olarak özgür, eşit ve birlikte yaşamak.
Kürtçe'yi özgürce konuşmak, öğrenmek, geliştirmek ve tarihi değerlerimizi, kültürümüzü ve coğrafyamızı anadilde yaşamak.
Çocukları Kürtçe adlandırmak, eğitmek ve büyütmek.
Kürt halkı olarak tarihimizi, kültürümüzü, sanatımızı ve edebiyatımızı özgürce yaşamak, geliştirmek ve korumak.
Kendi kimliğimizle demokratik toplumsal örgütlenmemizi geliştirmek, demokratik siyaset yapmak ve kendimizi özgürce ifade etmek.
Köy, kasaba ve şehirlerimizde özel harekâtçı, korucu ve polisin baskı ve zulmünden uzak, yeterli imkânlara kavuşmuş olarak ve güvenlik içinde yaşamak.
Türkiye'nin demokratikleşmesi için sivil-demokratik bir anayasa hazırlanması.
Öcalan'ın hazırladığı yol haritasının kamuoyuna açıklanması.
Kim bu taleplere ya da beklentilere itiraz edebilir ki? Zaten kamuoyu da aylardır benzer önerileri tartışmıyor mu? "Herkesin dilini özgürce öğrenmesi ve konuşması, tüm etnik grupların kültürel değerlerinin geliştirilmesi, özgün ve tarihi coğrafi isimlerin geri verilmesi, Siyasi Partiler Kanunu ile Seçim Kanunu'nun değiştirilmesi, yeni bir Anayasa hazırlanması veya 1982 Anayasası'nın ilk üç madde hariç yenilenmesi" konularında kamuoyunun ezici çoğunluğunda genel uzlaşı yok mu?
Dahası, bu taleplerin çoğu zaten çoktan hayata geçirilmedi mi?
Türkiye "Yurtta sulh"a hiç bu kadar yakın olmadı...