Enver Sedat'ın 19 Kasım 1977'de Tel Aviv'i ziyaret edip Knesset'te tarihi bir konuşma yapmasıyla başlayan Mısır-İsrail ilişkilerinin normalleşmesinin üstünden neredeyse 32 yıl geçti.
Mısır'ın en büyük yayın grubu "El Ahram", haftalık gazetesinin son sayısını bu konuya ayırdı. Siyasilerle, diplomatlarla, işadamlarıyla, sanatçılarla ve halkla yapılan görüşmeleri de kapsayan geniş araştırmada varılan sonuç şu: Evet, iki ülke arasındaki ticaret hacmi sürekli artıyor (Son verilere göre yılda 400 milyon dolara ulaştı), evet, diplomatik ilişkiler zaman zaman gerilse de devam ediyor. Ama hepsi o kadar.
Bir başka deyişle, Mısırlı sanatçılar, yazarlar, edebiyatçılar, sivil toplum temsilcileri İsrailli meslektaşlarıyla diyalog kurmaktan kaçınıyorlar, hatta reddediyorlar. Halka gelince... Mısırlılar'ın gözünde İsrail ve İsrailliler hâlâ düşman. Asla barışılmayacak bir düşman.
İki gerçeği hatırlatmak
Mısır-İsrail örneğini bir gerçeği hatırlatmak için verdik: Devletlerin barışması, halkların da barışması anlamına gelmiyor.
Bir başka deyişle, halkların barışması veya barıştırılması için çok iyi hazırlanmış, uzun soluklu ve sabırlı bir çalışma yapmak gerekiyor. Sadece siyasilerin değil, sanatçılardan sivil toplum örgütlerine kadar tüm aktörlerin görev alacağı bir çalışma.
Mısır-İsrail örneğini ikinci bir gerçeği daha hatırlatmak veya sorgulatmak için verdik: Evet. Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi sürecinin ilk adımı olan iki protokol, Başbakan Erdoğan'ın da dün "Wall Street Journal"de yayınlanan söyleşisinde doğruladığı gibi, son anda olumsuz bir gelişme ortaya çıkmazsa bu hafta sonu Zürih'te imzalanacak. Ancak, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın devam etmekte olan "Diaspora" turu dışardaki Ermeniler'in büyük çoğunluğunun Türkiye'yle barışmak bir yana yakınlaşmaya bile karşı olduklarını gösterdi. Haydi biraz daha ihtiyatlı ifade kullanalım, "Diaspora"nın derneklerinin, vakıflarının ve diğer örgütlerinin New York'ta, Los Angeles'te, Paris'te ve Beyrut'ta Sarkisyan'ın karşısına çıkardığı Ermeniler böyle bir tablo çizdiler.
İki ülke arasındaki ilişkileri normalleştirmenin altyapısını hazırlayan iki protokol için "İdam kararı" diyen mi ararsınız, Sarkisyan'ı "İhanet"le suçlayan mı... Dahası, Sarkisyan'ın görüştüğü "Diaspora" temsilcileri, Ermenistan'ın bu iki protokole imza koymasının, "Türkler'in işgalindeki topraklardaki haklarından vazgeçtiği" anlamına geldiğini söyleyecek kadar ileri gittiler. Yani hâlâ Kars Anlaşması'nı tanımıyorlar, hâlâ Doğu Anadolu'yu, hatta Çukurova'yı Ermeni toprağı olarak görüyorlar...
Sadece "Diaspora" değil Türkiye'yle ilişkileri normalleştirmeye karşı çıkan; Ermenistan'daki Ermeniler'in de çoğunluğu protokolleri reddediyorlar.
Bu koşullarda halkların barışması nasıl mümkün olabilecek?
Gerek Ankara'nın, gerekse Erivan'ın bu soruyu yanıt aramaları ve yukarda da belirttiğimiz gibi, uzun soluklu bir yol haritası hazırlamaları gerekiyor. Bir an önce...
Yoksa Türkiye-Ermenistan barışı, Mısır-İsrail barışının bir başka versiyonu olmaktan öteye geçmez...